30 Aralık 2010 Perşembe

24.12.2010 Noel ziyafeti: Grande Chef Carlo

Bu sene de Noel arifesi akşamı süper ziyafet vardı ve söz verdiğim gibi her sene yazacağım artık.Her sefer daha değişik tarifler denemek isteyen eniştemiz bu sene de kendini aştı diyebilirim.Öncelikle soframızda tabakların üstünde bilgisayarda hazırladığı menü duruyordu.Aynen restoran veya özel
davet veya düğünlerdeki gibi.

21 Aralık 2010 Salı

Noel Baba'nın evi

Geçen sene yazdım bu evi blogda.  
Internet sitesini de verdim ve bol resim koymuştum.Bize çok yakın olduğu için ve çocuklarım ve ben bayıldığım için her sene gidiyoruz bakmaya.Zaten sahibi bunu zevk için yapıyor ve her sene yeni ışık ekliyor.Muhakkak yeni birşey var.Bakalım fark görecekmisiniz geçen seneden? Tabii yazıyı ilk defa okuyanlar link verdim eski yazımdan bu Milano'nun bir kasabasında olan Noel Baba evi hakkında bilgi alabilirler.Bu sene fotoğraf dışında videoda koyuyorum. Yenilikte benden bu.Büyüleyici halini video daha iyi veriyor.Yalnız pek uzun kalamadık çünkü eksi iki derece idi o akşam.

Noel zamanı çiçek tasarımları ve süsler

Evdeki Noel süsleri ve ağaç süslerim her sene çoğalıyor ve bir koleksiyon artık.Daha ilk yazılarımdan birinde  çoğunun fotoğraflarını koymuştum ondan tekrar koymuyorum.Bu sene aldığım bir metal kalp var. Onu çok sevdim. 







Her zaman süslediğim ve küçük bir noel ağacı gibi düşündüğüm kuru dalın geçen yıl fotoğrafını başka yeni süsler ile bu yazı da koymuştum.Bu sene kuru dalın çevresine Noel'im simgesi olan agrifoglio bitkisinden koydum.Türkçesi çobanpüskülü imiş! Bende sözlükten şimdi öğrendim.Kuru dala da kurdele veya portakal kabuğu yerine annemin Türk arkadaşlarının yaptığı tığ işi bardak altlıklarını astım.Aynen öyle:))Bence çok noel havası taşıyorlar ve bir büyük boylarını da tahta masaya mumların yanına süs gibi koydum.
Bahçeye de giriş kapısının soluna tavandan Ikea'dan aldığım saksı taşıyıcını astım. Fotoğrafta yerdeki hali çünkü eşim daha yukarı asmamıştı.İçine su koyup yine çoban püskülü ve çam dalları koydum.Çoban püskülü dağda her yerde vardı.Bu hafta sonu yoga stajındayken biraz da orada topladım.


Noel ağacım genelde aynı ama her sene kendime hatıra olsun diye fotoğrafını koymak istiyorum.




15 Aralık 2010 Çarşamba

Noel üstü Milano'da vitrinler

Aslında başlık Noel üstü Milano'da ışıklar olacaktı ama sabah erken gittim ve ışıklar pek gözükmüyordu ama her zamanki gibi Avrupa'nın en önemli moda şehri Milano'da ışıklandırma yine az ve ruhsuzdu.Duomo kilisesinin camlarının kenarları ışıklandırılmış ve gece güzelmiş ama tabii ben göremezdim o saatte. Sabahın dokuzbuçuğunda yağmurlu ve gri hava olduğu için ışıklandırmalar açıktı ama gördüğüm beni tatmin etmedi.Annem yazımı okuyunca eminim sonra bana diyecek ' Şekerim alınma ama ben senelerdir bu şehirde noel ışıklandırması çok zayıf  diyorum'

7 Aralık 2010 Salı

Yine kızım çiziyor

O zaten devamlı resim çiziyor.Hepsini yayınlasam hergün yeni bir yazı yazmam lazım.
kendisi; klasik bale yapıyor ya!!

plajda ailemiz ben,eşim,oğlum ve emekleyen küçükken kendisi

papağanları gördükten sonra yaptığı köpek resmi!!

6 Aralık 2010 Pazartesi

Papağan yetiştiricisi,Vailate




Eşim annesine Noel'de papağan almayı düşündü çünkü kayınpeder maalesef yatalak ve ikide bir kayınvalideyi çağırıyor ve kafası da tam yerinde değil.Papağan ikisine de arkadaş olur ve biraz da konuşur diye hayal kurdu.Eylül ayında bu konuyu Vailate'de oturan yakın dostlarımızla konuşurken bize resmen evlerine beş dakika mesafede çok özel ve büyük bir papağan yetiştiricisi olduğunu söylediler.Pazar günü hem onlarda güzel bir öğlen yemeği yedik hem de papağan bakmaya gittik.
Hava çok soğuktu bu yemyeşil bitki ve ağaç dolu yeri baharda ve yazın dolaşmak lazım.Dona dona gezdik ama iki saat kalmışız çünkü çok ilginç bir mekandı.Yazmaya değer doğrusu.Belki Türkiye'de papağan meraklısı birileri okur ve almak için taaa Italya'ya gelirler.Burası İtalya'da tek ve sanırım benzeri Avrupa'da da yok.Cremona şehrine bağlı Vailate kasabasında olan bu yerin internet sitesi  şu.Ama yeterli açıklama yok bence.Papağan cinsleri sitelerinde yazılı ama buranın güzelliğini ve özelliğini anlamak için gezmek lazım.Yukarıdaki fotoğraftaki gibi kafes ve kapalı konteyner gibi şeylerin içinde olan kafesler içinde yaklaşık 500 adet papağan var.
Bay Antonio burayı 30 sene evvel kurmuş.Herşeyi kendi başına yapmış.Önce birkaç papağan ile başlamış.Yıllar içinde bu sayıya ulaşmış. Şubat Mart ayında özel yuvalar hazırlanıyor ve papağanlar yumurtluyor sonra bu yumurtalar özel yerlerde bekletiliyor ve Mart sonu itibarı ile iki ay içinde yavrular birer birer doğuyor. Şimdi sadece fotoğraflarını görebildik ama baharda tekrar gitmek istiyoruz. Bizi davet etti konuşa konuşa ahbap olduk zaten arkadaşımızı da iyi tanıyor. Baharda bize yavruları gösterecek.Nasıl minik nasıl farklılar fotoğraflarda. Bay Antonio hepsi ile kendi ilgileniyor ve kendi eli ile besliyor.Yavrular yumurtadan çıktığı zamanlar da  yerinden gün boyunca en fazla iki saat ayrılabiliyor. Ben 'size yardım edecek birini niye yetiştirmediniz'diye sordum.Bana' yılların tecrübesi gerekiyor ve hatalar yapılarak iş öğreniliyor ve öyle kolay öğretilebilecek bir iş değil.Öğretsem ve bir eleman alsam o tatil isteyecek veya Pazar çalışmayacak ve ben yine burada olmak zorundayım' dedi. Oğlu zaten bu işle ilgilenmiyor ama zaten ne oğlunun ne de 6 yaşındaki kızının bu işi yapmasını istemiyor. Küçük kız papağanlar ile büyümüş ve arkadaş gibi (aşağıdaki fotoğrafta göreceksiniz) ama baba analadığım kadarı ile bu işe kendisi gibi hayatını feda etsin istemiyor.Ben yapabildiğim kadar yaparım sonra bu çiftlik benimle biter dedi.Ben üzüldüm ama hak da verdim. Bay Antonio buraya hayatını adamış ve çoğu zaman özel zevklerinden ve tatilden vazgeçmiş.Çok emek isteyen ve zor bir uğraş. 50000 euroluk papağan da var 6000 euro lukta. Genelde bu çok özel olanların dışında fiyatlar 800 euro ile 1800 euro arasında. Papağan sahibi olmakta kolay değil çünkü dikkatli bakım ve ilgi isteyen bir hayvan. Apartman dairesine bu kuşu alıp serbest bıraktığın anlarda evi kırıp dökmesi riski var yer darsa. Soğuğa dayanıklı oldukları için ideali geniş bir kafes içinde bahçede tutmak ve istediğinde genişce bir oda da salıp oynamak ve sevmek. Yakalanmış değil yetiştirme oldukları için o kadar evcil ki bu papağanlar! İnsanlara çok alışkınlar yani elinizde tutup sevip,öpebilirsiniz. Bol fotoğraf ve video çektim. Hepsini yazının sonunda koyuyorum ki sizlerde bakarken dolaşırmış gibi olun. Kafasında ibiği olanlar cacatua adında olanlar.Bunların  Italya'daki ilk örneği  burada doğmuş.Avustralya orijinli ve tanesi altıbin euro olanlar bunlar.Gri olanlar ise cenerino dedikleri, bunlar 1000 kelimeye kadar hafızalarında tuttukları için konuşma konusunda en becerikli olanlar ama' her papağan konuşur uğrşılırsa' dedi Bay Antonio.Bu cenerino cinsleri objeleri tanıyor ve birbirinden ayırıyorlar ses ile.
Biz papağan almaktan vazgeçtik çünkü uğraşmak lazım ve kayınvalidemin buna zamanı yok.Bayağı gürültü de yapıyorlar ve geniş mekanlar gerekiyor evlerde ve arada kafesten çıkarmak lazım ve tabii en önemlisi yüz sene filan yaşıyorlar...Kayınvalidemden sonra kim bakacak:) Gezmek çok keyifliydi. Türk alıcılar için sordum.Sanırım Cites sertifikasını yaptırdıktan sonra alan  papağanı Türkiye'ye götürebiliyor.Hadi iyi dolaşmalar size!!



 




 



22 Kasım 2010 Pazartesi

Suskunlar, Ihsan Oktay Anar

Bu yazarın kitaplarını yutarak okuyorum. İlk üç kitabı sonrasında yedi sene ara verdi ve Amat'ı yazdı. Şimdi ona başlayacağım ama önce son kitabı Suskunlar'ı okudum. Bu masal kitabı gibi olup ama felsefik özellikler taşıyan eser beni o zamanların İstanbul'una ve musiki ustalarının yaşamlarına götürdü. Sonunu meraklar bekleyerek o kadar detaylı anlatım ve değişik karaktere rağmen ara vermeden ve sıkılmadan okudum. Her boş bulduğum anımda hemen kitabı elime alıp o dünyaya dönmek istedim. İşte İhsan Oktay Anar bunu başarıyor.Okuyucu herşeyden soyutlanıyor ve o döneme gidiyor.Nadiren arka arkaya aynı yazarın eserini okurum. Ama hemen kalyonların ve Osmanlı gemicilerinin öyküsünü anlatan Amat'a başlayacağım.
Bu kitap hakkında yorum yazmak kolay değil.Radikalde zamanında yazılmış bu yazı iyi ve detaylı bir şekilde yorumluyor ve anlatıyor.Hem bu yazı hem başka gördüğüm yorumlarda yazarın bizi İstanbul'da dolaştırıyor olduğunu söylemiş.Gerçekten öyle.Her yazdığı tanımda sanki resim çiziyor.Yani sadece İstanbul sokakları değil,bir kişi veya mekanı anlatırken de öyle.Hüseyin Efendi'nin musiki sevenlerin takıldığı kahvesini okurken sanki oradaymışsınız gibi ya da Rafael karakterini ve evini anlatırken o iğrençliği içinize kadar hissediyorsunuz.Okursanız göreceksiniz.O zaman limana yanaşan gemi tiplerini öyle bir anlatıyor ki sanki o devirde İstanbul'a gelmiş bunları görmüş bir tüccar.Daha birçok örnek verebiliriz.Alıntı vermiyorum sayfalar tutar hepsi.Bu arada konusuna rağmen çok ironi var.Baktım bunu link verdiğim yazıyı yazan da fark etmiş.Artık okuyup keşfetmesi size kalmış.Mesela birtanesi:
Gelgelelim zindancıların bazıları yufka yürekli olurdu.Ezkaza mahpuslardan biri tahliye edilecek olsa,huylunun huyundan dünya durdukça vazgeçmeyeceğini bilen zindancıbaşı,obna hayırdua ederek,'Allah güle güle gitmek selametle dönmek nasip eylesin!' der,mahpus da ona,'Gidip de dönmemek var dönüp de bulmamak var! Haydi! İzzeti-ü ikbal ile!' diye cevap verdikten sonra çıkarken,zindacının biri,selametle gidip gelmesi muradıya arkasından bir kova su dökerdi.

Kitapta bulunan güzel sözlerden biri ile yazımı bitireyim

Ne var ki,korku yüreksiz bir insanın nefreti,nefret de cesur bir insanın korkusu olduğundan mıdır,..

Karalahana Dolması

Pazartesi ve belim ağrıyor. Ama buna rağmen birkaç satır yazayım dedim. Öncelikle geçen Pazar karalahana dolması yaptım ve güzel oldu. Burada tarifi yazmıyorum ama ben şu tarifi kullandım. Zaten internette var istemediğin kadar tarif. Yazmak istedim ki okuyan annem ve dostlar şaşırsın. Hiçte zor değilmiş. Şimdi ben çocukken yemeklerimizi yapan daha önce bahsettiğim Giritli Zeynep Hanım teyzenin yaptığı ebegümeci dolmasını deneyeceğim. Italyan adı malva ama burada yenmiyor. Manavım hemen arkada olan apartman bloklarının ortasındakı parkta dolu olduğunu söyledi.Gidip toplamam lazım.Bu arada oğlum beşinci kırık notunu getirdi. Yemek denemelerini bırakıp onunla ilgilenmem lazım. Bakalım araya sıkıştırırsam yaparım.Ama önce parktan ot çalmam lazım!!
Bu arada bayağı yaprak arttı.Ertesi gün yerelması haşladım ve sonra biraz yapraklar ile de pişirdim. Süper sağlıklı ve hafif oldu. Bu aralar balkabağı ile de denemek isterim.Beyaz lahana ile zeytinyağlı dolma da yapacaklarım arasında. Ama en değişik deneme külür yani anasonlu ekmek ile olacak.Onun tarifini bloga da yazacağım merak etmeyin.

16 Kasım 2010 Salı

Blogum iki yaşına bastı ...

Bugün bayramın ilk günü. Ben her zamanki gibi Türkiye'de değilim. Neyse sanırım 2012 yazında Ramazan Bayramı benim Ağustos tatiline denk gelecek ve o zaman şöyle keyifli bir bayram yaşayacağım inşallah. Çocuklarımda sadece Noel değil bayram havası da yaşasın istiyorum. Artık büyüdüler daha iyi anlarlar. El öpüp para hediyesi de aldıklarını anlattım onlara:) Noel gibi ama biraz farklı tabii.
Bugün ayrıca blogum iki yaşına bastı.İyiki açtım şu blogu. Bugün sonunda becerdim ve üye ol seçeneğini de koydum. İsteyen okurların  ben yazdığımda hemen haberleri olacak bu sayede.Vaktim hep kısıtlı, hergün yazamıyorum ama beni takip edenlerin hergün kontrol etmek yerine, bir yazı yazdığım an mail ile haberdar olma seçeneğine sahip olmaları önemli. İkinci adım formatta türkçe ve italyaca veya ingilizce seçeneklerini koymak. Ama bunu becerdikten sonra İngilizce ya da İtalyanca yazmaya başlamam  gerekiyor ya da iki dili birden...
Bugün yine kızımın resimleri var elimde,bari onlarla kutlama yapayım..
Bizi çizmiş evlendiğimiz gün
Ona göre bir kuş

ona göre bir buket,kurdelenin gözleri var

15 Kasım 2010 Pazartesi

Şehrin Aynaları,Elif Şafak

Bu kitabı aslında çabuk bitirdim, karışık ve zorlayıcı bir eser gibi görünmesine rağmen.Yazarın en sevdiğim kitaplarından biri olmayacak ama bu yazarı sevdiğim için okuduğuma memnunum. Sadece Elif Şafak'ın dili kullanma kabiliyetini birkez daha takdir etmek için okunur. Ama ilk defa bir eserini okuyacaksanız bununla başlamayın derim. 1600 yıllarının İspanyası ve engizisyon. Hıristıyan olmayanların korkuları ve onlara yapılanlar. Zaten çok da mutlu olmayan bir çift ve onlar ile çevrelerinde olanların engizisyon ile beraber mahvolması. Roman kahramanlarının hayatlarının gelip Istanbul'da ve oradaki başka hayatlar ile kaynaşması ve son bulması. Bazı okuyucular birbirine fazla benzeyen ve birçok isimden biraz karışmışlar. Belki senelerdir Italya'da yaşayıp latin isimlerine alışkın olmam bana yardımcı oldu. Bu beni hiç rahatsız etmedi. Zaman zaman bazı üstü kapalı ifadelerde yazarın ne demek istediğini anlamakta güçlük çektim. Elif Şafak'ın her yazdığını okumak isterim diyorsanız tavsiye ederim. Benim için her kitabın bir değeri vardır. En sevdiğim kitaplar arasında olmayacak ama bu kitapta da çok hoş sözler vardı ve birkaçını aşağıda veriyorum. En azından biraz tadını almanız için.

'Beatriz'in yüzünde,toprak altında yaşayan ve ancak güneşin gözleri kamaştıracak kadar yakıcı ve parlak olduğu saatlerde dışarı çıkan kıskançlık böceğinin gölgesini yakalamıştı.'

'Geçmişi sıla belleyenler ömür boyu gurbette yaşamaya mahkum olduklarına göre, ya hafızayı hatıralardan uzaklaştırmak lazımdı ya da hatıraları ait oldukları zamandan. Aksi takdirde acıtırdı geçmiş; boş yere yaralanırdı insan'

'Her zaman olduğu gibi,her ikisi de,konuşulmaması gerekeni konuşmak yerine konuşulması gerekeni konuşmamayı yeğlediler.'

'gayet iyi biliyordu ki, hüzün denilen şey tıpkı siyah, dalgalı saçlarının arasına nasılsa yerleşivermiş beyaz bir saç teline benziyordu. hüzün kopardıkça çoğalıyor, çoğaldıkça arsızlaşıyordu'




9 Kasım 2010 Salı

Ekmek dolması

Bu yemek bana hep çocukluğumu hatırlatır ama işin enteresan yanı çok nadir yeme fırsatına sahip oldum. Öyle çok sık yapılmazdı ve yanlış hatırlamıyorsam anneannemin yaptığı bir yemekti ve annem ara ara bize yemek yapmaya gelen Giritli Zeynep Hanım teyzemize yaptırırdı. Ona herhalde kendi öğretmişti. Zaten o teyze muhteşem yemek yapardı. Ne severdim Zeynep Hanım teyzemi. Ebegümeci dolması ve pazılı kol böreğinin tadı ve kokusu hala aklımda. Okuldan gelip tepsideki ılık kol böreklerini atıştırmak en büyük zevklerimden biriydi.
Ekmek dolmasını unutmadım ve ara ara anneme 'lütfen bir kere pişir çok özledim' dedim. Ama nerde?? Annem yemek yapmayı sevmez. Pişirdimi çok lezzetli olur yaptıkları ama öyle pek hevesli değildir. Beni hep 'aman olmaz şimdi onun özel ekmeği var ve her fırın satmaz' diye geçiştirdi.
Ben kime çekmişim acaba? Bende bütün gün işte çalışıp sonra her akşam evde gelip alel acele yemek hazırlamak zorunda olsam sıkılırdım. Çoçuklar allahtan dadının evinde yiyorlar. Eşim ve ben akşamları az yiyoruz. Salata veya meyva yanında bazen bir balık veya et. O kadar. Özel yemeklerimi ya misafirler için ya da haftasonu yapıyorum. Ben aşk ve özenle yavaş yavaş yemek yapmayı seviyorum. Ama içimde bu istek ve ilgi var. O yüzden anneme çekmemişim. Tabii burada olmamın etkisi büyük. Özlediğim ev yemeklerinin çoğunu yazın Alaçatı'da Yusuf usta'da yediğim için yazın hiç yemek pişirmiyorum. Ama Milano'da bu mümkün değil. Ondan kendim için artık pişirmeye başladım. Ayrıca burada vaktim var. Hayatımız burada yazın Türkiye'de tatilde olduğumuz zamana göre çok daha sakin:) Bence eğer kişinin içinde yemek pişirmeye karşı ilgi ve istek varsa ve zamanı bolsa; keyifle acele etmeden ve tariflere bakarak her yemeği yapabilir. Bloga yazmadım ama iki ayrı yemek daveti verdim İtalyanlara. Birinde karnıyarık ve tel şehriyeli pilav yaptım. İlk kez karnıyarık pişirdim ve muhteşem oldu. Diğerinde 20 adet top patlıcan közledim. Hem patlıcan ezme hem yoğurtlu patlıcan ezme ve gulash'ın yanına beğendi yaptım. Dayanamayıp mücver de ekledim menüye. Hepsi çok lezzetli oldu ve benim için bir ilkti. İtalyanların kestane pişirmek için kullandıkları delikli tavayı közleme için kullanıyorum ve harika oluyor. Tüm ezmelerde nefis köz tadı vardı. Fırında yapınca köz tadı olmuyordu çünkü. Yıllar evvel denemiştim bir defa.
Çoçuklarımda büyüdü ondan herhalde daha da çok yemek pişirmeye sardım. Hergün değil ama ara ara her istediğim ve özlediğim tarifi deneyeceğim. Eşim ve çocuklarım zeytinyağlı sebze yemeklerini yemezler ama ben kendim için yapacağım. Geçen gün zeytinyağlı yerelması yaptım. Nasıl özlemişim. Tavsiye ederim. Çok da yararlı bir sebze. İki sene önce burada çok iyi bir manav keşfettim. Böyle özel sebzeleri o buluyor. Italyanca adı topinambur ve burada pek yenmez. Bir kere de haşlayıp üzerine zeytinyağı döküp yemek istiyorum.
Neyse dönelim ekmek dolmasına. Aile geleneklerini de sürdürmek önemli. Nitekim sadece teyzemin yaptığı anasonlu ekmek külürü de pişirmeyi deneyeceğim en kısa zamanda. Ekmek dolması meğer Ödemiş ve Tire'nin yemeği imiş. Şimdi anladım o zamanlar anlattığımda niye İzmirli arkadaşlarım bilmezlerdi. Anneannem dedemin ilk tayinlerinden birinde Tire'de banka müdürü olması nedeniyle orada bayağı bir süre yaşadıkları için öğrenmiş demekki. Ödemiş ve Tire'deki fırınlarda bu dolma için özel ekmek satılırmış ve hala satılıyordur. İzmir'de sanmıyorum. Ama ben annem gibi bahane bulmadım.Milano'nun dışındaki küçük bir kasabada olan evime yakın bir fırında bulduğum değişik tahıl ve ayçiçekli yuvarlak ekmeği aldım ve dün akşam denedim. Sonuç gayet iyi. Maalesef ekmeğin altı çok yumuşadı. Çünkü daha siyah ve sert bir ekmek lazım. Bulur bulmaz onunla da deneyeceğim. Belki Milano merkezde bulurum. Bu akşam ayran yapıp yiyeceğim. Yaşasın önemli olan becermiş olmam. Ekmek altı biraz yumuşak ama ilk deneme için süper.. İşte size tarif. Üşenmeyin ve deneyin.
Yeni aldığım şef ya da aşçıların kullandığı %99 aluminyum tenceremi de ilk defa denedim. Italya'da tüm iyi restoranların mutfaklarında bu tencereler ile yemek pişirilir. Önemli olan yemeği içinde fazla tutmamak yoksa bu tip tencerelerde pişen yemekler hem daha lezzetli oluyor hemde çelik tencerede olduğu gibi ısı kaybetmiyorsunuz. İyice profesyonelleşiyorum dermişim!! Yalnız bu sefer fotoğraflar çok kötü. Acele iphone ile çektim. Oynatmışım elimi yoksa iphone'da iyi çeker.


1 adet orta boy yuvarlak ekmek

(ekmeği almaya Tire veya Ödemiş'e gitmeye gerek yok ama sertçe siyah köy ekmeği olmalı bence)

250 gr kıyma
2 adet orta veya büyük baş soğan
3.4 yemek kaşık tereyağı
1 demet maydanoz
1 yemek kaşığı biber salçası
tuz,karabiber

Önce ekmeği üzerinden kapak açar gibi fotoğraftaki gibi kesiyoruz.Ekmeği bir iki gün bayatlatıp kullanmak tariflerde tavsiye ediliyor,içini rahat boşaltmak için.İç kısmını elimizle tamamen oyarak boşaltıyoruz. Çıkardığımız ekmek içini ufalayıp bir kenarda bekletiyoruz. Diğer tarafta bir tencerede yağı eritip çok ince kıyılmış soğanları tuz ilavesi ile sararıncaya kadar kavuruyoruz.Ardından üzerine kıymayı ilave edip suyunu çekene kadar pişiriyoruz.Bu arada salça ve karabiberi de ilave edip ve en son ince kıyılmış maydonozu da katıp ocağın altını kapatıyoruz. Sonra ekmek içlerini bu harca karıştırıyoruz ve boş ekmeğin içini doldurup kapağını kapatıyoruz. Eritilmiş tereyağı ile ekmeğin her tarafını yağlıyoruz. Genişce bir tencerenin altına iki çatal koyup ekmeği üstüne oturtuyoruz. Sonra 3 bardak kadar su koyup önce orta sonra kısık ateşte su kendini çekene kadar pişiriyoruz. Yaklaşık 35 dakika.. Biraz dinlendirip yanında yoğurt veya ayranla afiyetle yiyoruz.

Ben altına bu yazdığım tarifteki gibi çatal koydum ve 4 bardak su koydum. Ekmeğin altı yumuşak oldu. Bir dahaki sefere siyah ekmek bulacağım ve daha bayatlatacağım. Benim ekmek 3 gün torbada beklediği için yumuşaktı hala. Pişerken hemen yumuşuyor çünkü. Bence daha bayat olmalı ilk başta ekmek. Alt suyunu da az koyacağım. Sonra eklerim yetmezse. Çatal yerine anneannem gibi dal koyacağım. Dün koruya gidip kuru dal toplamaya üşendim. Bugün yine ekmek dolması diye internette bakınırken bir yeni tarif gözüme çarptı. Alta sırf kuru nohut koyuyor ve ekmeği onun üzerine oturtuyorlar. Akıllı tarif hem sonra nohut da yenir. Bunu da deneyebilirim. Ekmek, su ve pişirme ayarları deneye deneye oturur bence.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Resim sergisi

Küçük kızım her gün bana resim yapıyor. Bana çok düşkün ve umarım bu hep böyle devam eder. Resim yapıyor ve bana verirken 'seni çok seviyorum ondan yapıyorum' diyor. Bu yıl ilkokula başladı. Pek mutlu. Ödevlerini hemen yapıyor. Umarım bu istek ve ilgi de hep böyle devam eder:) Yaptığı resimlerin hepsini saklamama imkan yok diye işte arada böyle bloga koyacağım demiştim. Şöyle sergi gibi bugun birkaç adet koyayım bari. Hayalgücü de çok iyi.
Anneanne'nin evinde yemek yerken


Ben oğlum ve kendisi.. Büyükten küçüğe:)

Ölen köpeğimiz

BEN ve kızım
Mary Poppins 'bu aralar yine o kitabı okuyorum kızıma'
Kadın hayalet :) fiyonk tokalı
Pony