16 Kasım 2009 Pazartesi

Bahçeme çıkıp eğleniyorum


Her zaman kuru çiçek,yaprak,kuru dallar,kozalak ve çam dalları,kuru bütün veya dilimli meyvalar ve bunun gibi seyler ile yapılan süslemeler ilgimi çekmiştir. Bu tip arajmanların satıldığı dükkanlarda saatler geçirebilirim. Yıllar içinde gözlemleyerek artık kendimde yaratmaya başladım sayılır. Bahçemde düzgün artık ve değişik bitkiler var ve bu sayede malzemem de hazır.

Noel yaklaşıyor. En iyisi ben bu haftasonu kozalak filan toplamaya çıkayım. Giriş kapısında duran bu arajmanı bahçemde olan çit olarak kullandığımız çamı andıran bir bitkinin dalları,bir nar ve Rosignano plajından topladığım yosun topları ile yaptım. Plajın sonu irili ufaklı yosun topları ile dolu idi. Birgün önce fırtına koptuğu için hepsi birikmişti demek!

Pazar günü üst kata çıkan merdivene yaptım başka birşey. Bahçeye çıkıp akçağacımızın değişik renkte yere düşen yapraklarını topladım bunlara yine çam gibi olan bitkinin maalesef kurumuş olan dallarını( ama benim işime yaradılar) ekledim ve ortaya kurumuş bir adet ortanca çiçeğini koydum.

Aslında insanın içinde istek ve heves olunca öyle basitki; dışarı çıkıp almaya ne gerek var.

Blogum 1 yaşına bastı! 16.11.09

Geçen sene 12 Kasım günü blogger account açmış ve ilk yazımı 16 Kasım günü yazmıştım. İlk yazı baslangıç diyerek bugün sevgili ' blog,günlüğümün' bir yaşını kutluyorum. Daha geçen hafta'kutlama yazısı olarak ne yazayım?' dedim kendi kendime . Doğumgünlerinde genelde pasta ve kurabiye yenir. O yüzden bende en uygun yazının kurabiye veya kek,pasta tarifi olacağını düşündüm. Cumartesi sabah bu çok özel kurabiyenin hamurunu hazırladım ve buzdolabına koydum. Öğleden sonra havuz dönüşü kızım ile beraber fırına verdik. Evin içine dolan kakao ve çikolata kokusu en keyifsiz insanına bile neşe verecek kadar büyüleyici idi.Kendinizi üzgün ve moralsiz hissettiğinizde kurabiye pişirmenizi öneririm. Öneren sadece ben değilim.Psikologlarda söylüyor.

Bu tarifi muhteşem blog Cafe Fernando 'da görmüştüm aylar evvel. Hep denemek istedim, Cafe Fernando'nun yazarına da söyledim zaten kısmet onun Korova Kurabiye'leri ile kutlamakmış. Tarifi yazmıyorum bile lütfen gidip Cafe Fernando blogunda okuyun. Ben o bloga bayılıyorum.Zamanım olsa saatlerce gezinirim içinde ve tüm tarifleri denerim.

Daha nice yazılara ve blogumun birçok yaşgününe insallah..Beni okuyan dostlarıma da sonsuz teşekkürler..

Bugün ilk yazım bu kutlama amacı ile ama sırada birkac yazı daha var birikmiş...

13 Kasım 2009 Cuma

In pArte Morgan,Marco Castoldi-Mauro Garofalo

Evet bu İtalyanca kitapta bitti. İki defadır İtalyanca okumuşum hem bu yüzden hem bazı özel sebeblerden dolayı bundan sonraki kitabımı İngilizce okumalıyım. Aklımda Elif Şafak'dan bir Türkçe kitap okumak vardı ama biraz bekleyecek.

İtalyanca olup,bence hiçbir zaman yurdumuzda basılmayacak bu kitap sizleri pek ilgilendirmeyecek ama ben birazda kendim için yazayım istedim.

Kitabı bir çırpıda bitirmedim çünkü ağır bir dille yazılmış ve devamlı müzik üzerine analiz var. Yavaş yavaş sindirerek okudum, bazı cümlelerin altlarını çizerek. Yazan Marco Castoldi sanatçı ismi Morgan. Ben son zamanlarda bu kişiye aşığım desem!!

Zaman zaman ayrılıp birleşen İtalyan Bluevertigo grubunun kurucusu ve solisti ve bas gitarcısı.
Altı yaşında gitar,sekiz yaşında piyano çalmaya başlamış. Onun şarkılarını yeni yeni tanımaya başladım aslında ama kendisini çok sevdiğim tv programı X-Factor'da hem yargıç hem eğitmen. Müzik üzerine olan bu talent reality programından canlı yayınına katılınca bir yazımda bahsetmiştim. Adamın müzik bilgisine hayranım. Jazz,blues,klasik,rock,soul,funky,tüm İtalyan sanatçıları herşey üzerine bilgisi var. Müzik ve şarkılar üzerine inanılmaz analizleri var. Kitabı okurken çok şey ögrendim ve bu dünyaya şöyle bir dalmış oldum. Umarım Morgan'ı da live dinlemek ve burada yazmak nasip olur. Kendisinin müzik konusundaki bilgisi ve bunu şunuşuna hayranım ama tarzı ve giyimi,stiline de bayılıyorum. Çok çekici bakınız...

Kitapta çok şeyin altını çizdim ama birkaç tanesini yazabileceğim çünkü kitabı okumadan bir anlamı olmuyor cümlelerin.Tercüme edebildiğim kadar!!

"Bach'ı çalmak karmaşık ama dinlenmesi kolay, çünkü yapımındaki kompleks veya karmaşıklık dinlenmesinin kolaylığını belirliyor."
"Dizayn lüksün düşmanıdır"
"Sanat felsefenin pratiğe konmasıdır"
"Ritm aslında bir ipnozdur"
"Şair basitliği kullanarak kelimelere derinlik verir"

11 Kasım 2009 Çarşamba

Pumpkin Muffins,Balkabağı Muffins

Uzun zamandır bir tarif yazmadım. Sanmayın ki birşey pişirmiyorum ama ancak değişik olunca yazmaya değer görüyorum. Ekim ayı itibarıyla ve Halloween yaklaşırken her taraf balkabağı doluyor. Ben Türk kabak tatlısını sevmem ama Amerikan pumpkin pie hastasıyım. Nitekim geçen gün bir yazımda bahsettim. Evde pumpkin pie yapamayacağımı bildiğim için başka bir tarif aradım internette ve balkabaklı muffins tarifini görünce " Işte bu bana göre " dedim.

Italyanlar balkağı ile çorba yapıyorlar,fırında parmesan ile pişiriyorlar ve tabii balkabaklı ravioli var. Geçen gün kayınvalidem yapmış, keyifle yedim.Ne yazık ki eşim sevmiyor balkabağı:(

Açıkcası bu muffinleri kendime ve şirketteki arkadaşlara yapmış oldum.Pek güzel oldular.Normal muffin'e nazaran içleri kabak püresi dolu olduğu için çok daha yumuşaktılar.
Kabakları kaynatıyorsunuz dilimleyip, hemen yumuşuyorlar ve sonra onları püre haline getiriyorsunuz. Ben orta boy bir kabağın yarısını kullandım. Pürenin nerede ise bir küçük su bardak kadarını ayırdım. Tavsiye ederim..Ertesi gün integral makarna yaptım. ( Türkiye'de yoksa normal makarnaya da yakışır) Sonra bu püreyi sos olarak karıştırdım,üstüne bol sızma zeytinyağı ve parmesan rende koydum.. İnanılmaz lezzetli oldu. Ayrıca balkabaklarını haşladığım suyu da atmadım çünkü kabak lifleri ve turuncu suyu kalmıştı. Suyu sonra tekrar kaynatıp içine küçük pasta attım yani şehriye gibi. Yıldız,denizkabuğu küçük bir sürü cins var burada çorbalar için. Birazda et suyu veya sebze suyu küpleri de katabilirsiniz.Nefis bir çorba oluyor.

İşte tarif: Amerikan ölcüsü cup var ama siz küçük su bardağı da kullanabilirsiniz.Ikea'da cup ve ml ölçüleri için metal ölçek var süper,tavsiye ederim.

çaykaşığı büyük olanlardan kullanın türklerin ki küçük

2 cup un
2 caykaşığı kabartma tozu
1/2 caykaşığı karbonat
1 caykaşığı tarçın
1/2 caykaşığı toz zencefil
1/2 caykaşığı toz küçük hindistan cevizi tozu ( ingilizcesi nutmeg italyancası noce moscato)
1/2 caykaşığı tuz
1 can ya da 450 gr balkabağı püresi
1/3 cup erimiş tereyağ
1/2 cup süt
1/2 cup kahverengi şeker
1/4 cup toz şeker
2 büyük çırpılmış yumurta
1 caykaşığı vanilya özütü
1/2 veya 3/4 cup dövülmüş pecan cevizi yoksa orda normal ceviz
isteğe bağlı: tarçınlı şeker üzerlerine serpmek için.ben bir daha yaptığımda karanfil tozu serpmeyi düşünüyorum.

Büyük bir kase içinde un,kabartma tozu,karbonat,tarçın,zencefil ve tuzu karıştırın.Baska bir kase içinde balkabağı püresi,erimiş tereyağı,süt,çırpılmış yumurtalar,şekerler, ve vanilya özütünü karıştırın.Bu karışımı kuru karışıma ekleyin. En son cevizleri ekleyin,fazla karıştırmayın. Sonra kağıt ya da aliminyum muffin kaplarına 3/4 dolacak şekilde karışımı dağıtın. 12 adet filan çıkıyor. 180 derece 20 ila 25 dakika fırında pişirip afiyetle yiyin. Ilık süper oluyorlar.Birkaç gün dayanırlar benim gibi metal kutuya koyarsanız. ( Bu arada kutum nasıl??) Ertesi günler ben mikrodalga da ılıtıp yedim.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Dostlar ile bir öğlen yemeği

8 Kasım dışarıda güzel bir yemek yedik. Gittiğimiz lokanta arkadaşlarımızın evine daha yakın diye seçtik çünkü oğulları kolundan rahatsız .Yemekler iyiydi ama özel olarak bu yere döneceğimi sanmam.Birazda bu gün aklımda kalsın diye yazıyorum buraya.

Yaşadığımız bazen problemli bazen neşeli ama hep dolu hayat çoğu zaman hızla akıp geçiyor. Yakın dostlarımızla birbirimizden bayağı uzak mesafede oturduğumuz için ayrıca iş,güç,çocuklar bazen de üşengeçlik yüzünden istediğimiz sıklıkta görüşemiyoruz. Bu Pazar buluşan dört çift bir senedir görüşmemişiz. İnanılmaz ama gerçek:)

Italya'da son 10 senedir çiftlik sahipleri ek kazanç sağlamak amacı ile hem oda kiralıyorlar hem kendi peynir veya salam,soğuk etleri ile birlikte başka yemeklerin olduğu lokanta servisi veriyorlar. Bu tip yerlere agriturismo deniyor. Geçmiste blog yokken bunların çok değişiklerine gittim ama artık yazmak için çok geç. Artık gittikçe yazacağım.

Pazar günü gittiğimiz Agriturismo San Francesco şimdiye kadar gördüklerim arasında herhalde en kötüsü idi.1970'lerden kalma bir havası vardı çiftliğin. Yani fotoğrafa bakarsanız bana hak vereceksiniz. Yemek yenen bina ayrı ve yeni yapılmıştı yani benim sevdiğim rustik hava yoktu.
Ama içerisi yeni ve tertemiz ve tabii sıcacıktı.

Sömine yanıyordu.Bizim masa dışında 90 yaşını kutlayan bir ninenın masası vardı tüm çocukları ve torunları ile. Pastası geldi kocaman yanında sampanya ile.Ne mutlu ona o yaşa ulaşmış. Hiç nine havası yoktu pek dinçti zaten.

Abartılı yemedik. Az ve öz herşeyden tattık. Önden kırmızı şarapla bizim yağsız beyaz peyniri andıran kendi yaptıkları peynir geldi, hafif sirkeli yeşil biber turşusu ile. Üstüne tabii sızma yağ konmuş.



Sonra kızarmış balkabağı geldi. Ardından prosciutto,pancetta,salame gibi kendi yaptıkları soğuk etlerden getirdiler. En güzeli ekmek yerine 'gnocco fritto' vardı. Puf böreğini bilenler varsa,aynısı ama içi boş.Ben bayılıyorum!!










Bir benimkiler vardı çocuk. Bir çift çocuksuz bir tane ise genç anne baba olmuş.Onların yirmikusur yaşlardaki çocukları vardı. Birde son kalan çiftin oğlu 11 aylık maskotumuz:) Çok şükür artık restoranlarda benimkiler ile çok rahatım.Zaten sevdikleri amca ve teyzeler vardı:)

Zaten herkes birbirini çok özlemiş.Çeneler durmadı. Sonra sebzeli lazanya vardı. Beşameli bol ve klasik lazanya gibi kıymalı olmadığı için bana makarna böreği yiyormuşum gibi geldi.Birde mantarlı güzel bir risotto yedik. Üstüne bol soslu et ve polenta birde cotecchino ve mercimek vardı.Polenta mısır unu ile yapılan bir çeşit püre hatta Uzungöl Karadeniz'de yemiştim.Polentaya bayılıyorum. Kayınvalidem çok yapar.İtalya'ya ilk geldiğim yıllar hiç sevmemiştim,tatsız gelmişti ama şimdi çok seviyorum.Hele üstüne tereyağ ve peynir eritirsem. Yediğim en iyi polenta değildi.Muhakkak blogda ileride polenta hakkında daha çok yazma fırsatım olacaktır. Cotecchino ise bizim bumbara benzer.Bağırsak içini köfte gibi bir domuz eti ile ve baharatlar ile dolduruyorlar,pişiriyorlar. Anlatınca olmuyor tatmak lazım.Nefis.

Güzel muhabbeti ve yemekleri balkağı tatlısı ile noktaladık.Yanına bir top sütlü dondurma da koydurduk.Bizim türk kabak tatlısı gibi değildi.Daha cok cheese cake havasında idi ama balkağı vardı peynir yerine.

Eski dostlar ile en kötü yer bile güzel oluyor ama kötü yemedik açıkcası.Fiyatta uygundu.Dısarıda kapalı gri bir hava vardı ve yağmur dinmedi ama biz beraber olduk ya sonunda, en önemlisi buydu.

6 Kasım 2009 Cuma

Blue passion flower (Passiflora coerulea)

Meraklı okuyucum Cem balkonumdaki asmanın çiçeğinin resmini görüp araştırmış ve bir cins Passiflora olduğunu bulmuş ve bana hemen yazmış sabah sabah. Açıkcası çok şaşırdım. Passiflora'nın yüzlerce cinsi var. Benimki blue passion flower yani mavi tutku çiçeği. Pek hoşuma gitti. Acaba çiçeğin özünü arada alıp kaynatsam mı?? Passiflora rahatlatıcı etkisini hepimiz biliyoruz. Eşim birde bu sarmaşıkı sevmiyordu!! Akşam ona bir çift lafım var.Artık bu bitkiye dokunamaz dermişim. Yalnız cok az çiçek açıyor tek tük. Pek kıymetli oldu şimdi.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Türk harfleri ile ilk yazım ve bir çiçek

Dün çok uğraştık şirkette ve sonunda başardık. Yüklediğimiz bir program sayesinde klavyemde istersem Türkçemizde olan bazı harfleri yazabileceğim. Bir tuşa basmam yeterli hemen 'layout' değişiyor. Hızlı yazamayacağım ilk başta,yerlerini ezberlemem gerekecek:) Küçük kağıtlar yapıştıracağım tuşlar üstüne.

Bu ilk yazıyı yavaş yavaş yazdım çünkü küçük kağıtları henüz yapıştırmadım klavyeye. Pek mutluyum.Eski yazılarımın bazı yerlerini değiştirdim ve tabii tüm etiketleri. Ama yazıların tamamını değiştirmeye ne zamanım var ne de içimde istek. Bundan sonra yazılarda türk harfleri olacak ya, önemli olan bu!!

Sabahleyin ön balkonumu kaplayan sarmaşıkın açtığı çiçeğin fotoğrafını çekebildim. Inanılmaz bir sarmaşık. Eylül ayında cıkmaya baslıyor Mart gibi kuruyor tamamen. Ara ara bu muhteşem çiçekten açıyor! Birde çiçekler ters yöne bakabiliyor. Sabah elimle çevirdim fotoğrafını çekebilmek için mecburen. İçim açıldı görünce valla.

2 Kasım 2009 Pazartesi

31 Ekim 09 Milano'da bir gün

Kızım dadısı ile Cuma günü Vieste'ye gitti,Salı dönecek. O deniz havasi alacak ben biraz nefes alacagim.Cumartesi tabii onun olmayisini firsat bilip hemen kendimi Milano merkeze atmaya karar verdim.Ogluma ve esime beni Cumartesi aksama kadar unutun dedim. Sabah dokuza dogru Milano merkeze varmistim. Hemen Duomo meydanindaki bara gidip bir guzel double espresso ve yeni firindan cikmis ilik marmelatli brioche ile kahvalti yaptim. Dukkanlarin hepsi saat onda acildigi icin vitrinlere baka baka yurudum. Kitapcilar acilmisti biraz orada oyalandim. Kendimi saat ona dogru Corso Matteotti'de buldum. Zaten 29 Ekim'de bu sokakta meshur NY markasi Abercrombie&Fitch'in magazasinin acildigini gazetede okumus ve youtube'da acilisinda cilgin bir kalabaligin bulundunu gormustum. Bu marka aylardir Italyan gencler tarafindan bekleniyordu. Markanin tek Avrupa magazasi Londra'da var,ikinci Milan magazasi oldu. Italyanlar kalite ve luks urunlere onem verdikleri icin Italya'da ve bilhassa Milano'da ilk magazayi acmayi dusunmusler. Tabii bu sabahta kuyruk vardi ama baktim cok degil cunku herkesin gozu yememisti erken kalkmayi. Bu markanin ana musterisinin cok genc oldugunu tekrar hatirlatayim. Birde benim gibi ruhu gencler sanirim:) Firsati degerlendireyim dedim ve siraya girdim. Dukkan acilir acilmaz hepimizi iceri aldilar. Inanamadim ama bu ikon magazaya acildiginin ucuncu gunu girebilmistim.

Unlu marka magazasi icin meshur Italyan mimar ve designer Gio' Ponti tarafindan 1939 yilinda yapilan binayi secmis ve on cephesini balkonlari ve gri ve parlak mermerleri ile aynen birakmis. Icerisi 3000 m2 olan magaza tabii muhtesem. Ilk defa bir Abercrombie magazasi hem adult hem kids koleksiyonunu ayni anda sergiliyor. Kapida sizi guzel guleryuzlu gencler sizi karsiliyor. Iki katli olmasina ragmen katlar genis oldugu icin sanki cok daha fazla kat varmis havasi veren magazada, cok yuksek sesle "dance music" caliyor. Her taraf guzel tezgahtarlar ile dolu. Hepsi ozel secilmis cogu model zaten. Erkeklerin gomleklerinin onu acik ve kasli cekici vucutlarini sergiliyorlar. Magazanin icinde resim cekmek yasak. Ancak girisi cekebildim. Birde beni birileri durdurmadan once bir tane ic mekan resmi cekebildim. Magaza karanlik ve zaten markanin kendi parfumunun kokusu her taraftan fiskiriyor. Yani sogutma sistemi gibi yerlerden magazaya bu koku devamli veriliyor. Ayrica arada dolasan manken saticilarda ellerindeki siseden satilan kiyafetlerin ustune fisfisliyorlar.Yaratmak istedikleri ortam canli,taze,genc,dinamik ve bunu cok iyi basarmislar. Ekose gomlek,jean ve parmakarasi terlik giymis tezgahtarlar devamli gulumsuyor ve size ingilizce"what's up,how's going on?" diye soruyorlar ve arada dans ediyorlar. O tatli ama ic baymayan koku,guzel muzik,duvarlari degisik design'lar ile kapli,deri koltuk, masa ve buyuk abajurlu lambalarin oldugu guzel magazanin icinde,birde birbirinden guzel kiyafetler iceren koleksiyonu gorunce sarhos oluyorsunuz.Bunu yazan benim, 40 yasindaki bir hatun. Birde gencleri dusunun...Nitekim Milano'ya acilisa baska sehirlerden bir suru genc gelmis otobus tutup:))


Merakimdan biraz arastirdim.David T.Abercrombie 1892 yilinda balikcilik,av ve kamp uzerine cok kaliteli mallar satan bir dukkan acmis. Isinden bezmis, meshur avukat Ezra Fitch ise bu dukkanin muaavimlerindenmis. Daha sonra bu ikili birlesmisler ve sonra da ayrilmislar.Dumende yenilikci Ezra Fitch kalmis. O da 1928 yilinda emekliye ayrilmis ama marka Amerika'nin en basarililarindan biri olarak gunumuze ulasmis.

Fiyatlar Zara veya H&M kadar dusuk degil ama unlu Italyan markalari veya yine Italyanlarin yonetimi altinda olan yine casual chic ve country tarza sahip Malboro Classics'den dusuk. Aldiginiz kiyafetler buram buram o guzel kokudan kokuyor.Italya'da cok is yapacagina inaniyorum bu markanin. 2009/2010 koleksiyon cok hos. Ben gecmisteki urunleri nasil hic bilmiyorum ama bu koleksiyon ekose veya texan tarzi pazen ve pamuklu gomlek ve hos bluzlar ile dolu. Ben bayilirim bu tarza. Kazaklar hep el orgu ve cok country ve stylish. Ben pek begendim dogrusu. Pazen pijamalar cok seker,esarplari degisik.. Kemerler guzel. Yani benden tam not aldi.

Iceride birbucuk saat kalmisim. Onbirbucuk gibi cikip biraz o civardaki hos sokak ve dukkanlari gezdim. Vakit bol tabii soyle bir goz attim her yere. Ardindan kendimi tramvayla Milano'nun pek fazla gidemedigim degisik cafe ve trendy dukkanlarin oldugu Corso di Porta Ticinese caddesine attim.Bu caddenin bir basinda Milano'da Romalilardan kalan en iyi bilinen kalinti diye tabir edilen Colonne di San Lorenzo var. Bayagi zamandir bu taraflara gitmemistim tekrar gormek beni cok mutlu etti.

3.yuzyildan kalma kolonlarin bir kaplica yapisina ait oldugu tahmin ediliyor. 4.yuzyilda o donem yapilan San Lorenzo Basilika'sini tamamlamak icin su an bulundugu yere tasinmislar. Kilise ile kolonlarin arasi eski evler ile cevriliymis ama bunlari restore edip, yasatamamislar ve sonradan oralari park olmus. Biraz bakinip fotograf cektim ve hemen ordaki California Bakery'e girmek ve pumkin pie yemek istedim. Bunu Cuma gununden duslemistim. Bu yerin uc subesi var ama Porta di Ticinese'ye bakan meydandaki yerde brunch yapildigi icin o saatlerde yer ayirtmayan kisiyi almiyorlardi. Uzgun bir halde ve ac Porta di Ticinese caddesine girdim. Oradaki degisik dukkanlara doya doya baktim,caddenin sonuna ulasinca yurumeye devam ederek 15 dakika icinde tekrar Duomo meydanina ulastim. Aslinda bu sehirde cogu yere yuruyerek ulasabiliyorsun. Arada yorulursan tramvaya atliyorsun.


Duomo meydaninda bu sefer kilisenin sagindan yurudum ve Piazza Fontana yani Cesme meydanina ciktim ve hadi orada da bir fotograf cekeyim dedim. Bu meydani hep sevmisimdir. Tum dukkanlara yakin ama karmasadan uzak, huzurlu, kucuk bir meydandir.Milano'yu gormus olanlar hemen hatirlayacaktir.

Milano'da Roma gibi her adim basi cesme ile dolu olsun isterdim dogrusu.Su sesi insana huzur veriyor. Bu meydani gecip hemen kendimi California Bakery'nin sadece dukkanin bulundugu Largo Augusto caddesine attim. Iceri heyecanla daldim ama Pumpkin Pie tukenmisti!! Su italyanlarda ne kadar seviyormus bu kabaktan yapilan amerikan tatlisini..Neyse uzuldum ama oraya kadar gelmis ve cok ac oldugumdan hemen bir carrot cake ismarladim. Oh mis gibi ici havuc,ceviz ve ananas dolu bol tarcinli idi. Yaninda kocaman mug'da filtre kahve..Ozlemisim.. Bu sehirde birgun birkac yerde Starbucks acilana kadar bu tip yerlerde idare edecegim.Hos burasi Starbucks'a nazaran cok daha sicak ve degisik bir ortama sahip ama taaa Milano merkeze gelmem lazim.


Tabii gonlum bu ziyafet sonrasi eve chocolate chip cookie,cheese cake,brownie,poppy seed cake,walnut and cinnamon cake,lemon bars ve bilimum bagel goturmek istedi ama mantigim buna engel oldu. Karnim doymus olarak biraz daha Milano sokaklarinda aheste gezip evime dondum