Bayağı oldu kitabı bitireli.Ah şu Noel! Bu yazı gibi çok yapmam gereken şeyi aksattı valla.Suskunlar hakkındaki yazıma yorum yazan bir okuyucu 'Amat'ı okurken denizci olacaksınız' demişti.Haklıymış!Tabii bir solukta okudum yine.Yalnız çok denizci terimi ve Osmanlica,Farsça kelimeler kullanmış.O yüzden devamlı internetten bazı sözcüklerin anlamına bakmam gerekti.İnanırmısınız bu beni hiç rahatsız etmedi.İhsan Oktay okurunu masalımsı ve hayret verici öyküsüne,en ince detaylarıyla olayları,insanları ve çevreyi anlatarak öyle bir bağlıyor ki; ara vermeden okumak istiyor insan.1600 yıllarındaki bir Osmanlı kadırgasında bende yaşamış oldum.Gizemli kahramanlar ve onların tuhaf davranışları ve geçmişleri de eklenince onca anlamadığınız terime rağmen merak içinde okudum ve o dünyanın içinde kayboldum.
Her zaman olduğu gibi hikayeyi anlatmıyorum.Birkaç alıntı eklemek isterim.Italyan Vanity Fair'de bir köşe yazısında 2011'de mutlu ve huzurlu yaşamak için şunları yapın diye bir sürü şey sıralamış bir yazar.Hepsi hoş ama bu yazı ile alakalı olanı 'bir kitabı satın almadan muhakkak ilk sayfasını okuyun' lafı.Ben genelde bunu hep yaparım.Doğru bir öneri.İhsan Oktay Anar'ın kitaplarını gözüm kapalı alırım tabii o başka ama herkes her yazarı tanımayabilir.İşte size bu kitabın ilk iki sayfasından hatta ilk paragrafından alıntı. Paragrafları uzundur yazarımızın biraz:)Altını çizmişim zaten okurken.Yani yazarı tanımasam; bu tasvire büyülenip alırdım bu kitabı.Ama tabii şahsi zevkim.
'..o Kostantiniye şehri,gökyüzündeki karanlık bulutların altında yorgun bir dev gibi uyumaktaydı.Gündoğusundan delicesine esen rüzgarın dört bir yana savurduğu kasvetli bulutların arasından bir anda,dolunayın gümüşümsü ışığı tıpkı bir şelale gibi Galata'nın üzerine döküldü ve Arap Camii'ni,Surp Krikor ile Aya Nikola Kiliseleri'ni,inşaası Cenevizli tüccarlara 48.000 altına patlayan o yüksek kuleyi ve kapkara kesme taşlardan örülü surları dünyevi bir nura boğdu.Rüzgarın uğultusu kesildiğinde Kılıç Ali Paşa Camii'nin alemindeki hilale tüneyen bir baykuş kanatlarını çırptı.Ah! Sessizliği işitip karanlığı görmek keşke mümkün olsaydı,işte o zaman müminlerin tespihlerinden gelen şıkırtılar,yediklerini köşe başında çıkartan bir sarhoşun göğsünden gelen hırıltılar,kuytularda büyü yapanların dudaklarından dökülen fısıltılar duyulabilir ve on binlerce altınlık servetlerden saçılan ışıkta parıldayan gözler, şuh kahkahaların çınladığı batakhanalerin kapılarında asılı kırmızı fenerler,tenha köşelerde kirli ellerin çektiği o pırıltılı hançerler seçilebilirdi....'
Anlatımında yine hep ironi var.Felsefe dolu bu eserin kurgusu da inanılmaz.Ölümsüzlüğü arayan ana kahraman Süleyman bizi ve kendini arayışına ve tabiiki denizlere ve denizcilerin dünyasına sürüklüyor.
Neyse ben dayanamayıp bir tasvir alıntısı daha ekliyorum ve yazımı burada bitiriyorum. Zaten alıntılar ile devam etsem sayfalar dolar.Bir sayfada fırtına anlatmış veya vebalı geminin keşfinden bahsetmiş tüyler ürpertici ve gerçekçi.
Şu aşağıdaki gemi doktorununun topçubaşına yaptıklarına ne dersiniz?Yazarken bile tuhaf oldum ama kitap hep bu tarz mideye dokunan tasvirle dolu değil.Ben yazarın anlatma gücünü göstermek istedim bununla.
'...uyluk kaslarını keserken,topçubaşının gözleri açıldı.Bunun üzerine hekim,bir uzvu kesilirken acıdan dişlerini kırmasın diye hastalarının ağızlarına tıkadığı bir tahta parçasına gerek olduğunu hissetti.Yıllardır kullandığı bu ağız çubuğunda belki binlerce kişinin diş izi vardı.İki başlı kası keserken derin uykusundan uyanan topçubaşı,kullanıla kullanıla incelmiş bu evladiyelik çubuğu kırdı.Hele testereyle uyluk kemiği kesildiği sırada,yarası zonk zonk zonklayan bu biçare avaz avaz bağrmaya başladı.Ama tahammül etmesi gerekiyordu.İbrahim Bey kemik kırıntılarını bir fırçayla kanlı etin üzerinden süpürdükten sonra,belkemiğinden gelen siniri tutup çekti ve bir düğüm attıktan sonta kesti.Ardından hayvan bağırsağından yapılma bir kemençe teli ve eğri bir iğneyle iki kanat halinde kestiği eti dikti.Yaraya yumurta beyazı sürdükten sonra işini tamamlamış görünüyordu.Beynine işleyen şiddetli ağrıdan dolayı gözlerinden yaş gelen topçubaşı görünüşe bakılırsa kefeni yırtmıştı.
Bu büyüleyici dünyada sizde kaybolmak ve masalımsı anlatımın, felsefe, ironi ve inanılmaz bir kurgu ile birleşmesini kaçırmak istemiyorsanız hemen alın okuyun derim ama okumadıysanız eğer önce yazarın Puslu Kıtalar Atlası eserini okumanızı tavsiye ederim.İhsan Oktay ile ilk tanışma o kitap ile olmalı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder