6 Şubat 2009 Cuma

İstanbul canım İstanbul

Izmirli'yim ama universiteyi Istanbul'da okudum. Cok sansli olduguma inaniyorum cunku cok guzel bir bes yil gecirdim ve muhtesem Istanbul'u iyi tanima firsatim oldu. Bogazici Universitesi'nde okudugum icin bogazin kucaginda Bebek'te yasadim...O kadar cok anim varki bu sehirde.. Nitekim Izmir'li olmama ragmen herhalde universite sonrasi Istanbul'da yasama karari alirdim cunku boyle bir sehri ancak cok ozel bir sebep icin birakabilirdim. Nitekim askim icin isimi ve guzel Istanbul'u birakip buralara geldim...Herhalde blog olayi o yillarda ortaya cikmis olsaydi, blogumda her firsatta Istanbul hakkinda yazardim.

En son 1996 yilinda gidip 3-4 gun Italyan arkadaslarla gezmisim. Birde 2005 yilinda 2 gun is icin gitmisim.. Zaman ne cabuk geciyor!!! 12 senedir soyle bir turist gibi gezmemisim bu guzel sehirde..Bunun farkina aniden cikan bu seyehat sayesinde vardim.. Seyehat gunu yaklastikca kendi kendime "ya ben Istanbul'u en son ne zaman gezdim uzun uzun ?" dedim, hesap yaptim, tabiki inanamadim..

Her yaz Alacati'da bir ay gecirme firsatina sahip oldugumuz icin tabii 2 tane cocukla zor olacagi icin her yil Istanbul'a ugramadan direk Milano'dan Izmir'e gidiyoruz. Simdi birde Alacati aski cikti..O yeni asklarimdan.. 2000 yilinda basladi ve hergun daha da artiyor..Neyse Alacati ileride bol bol olacak yazilarimda..Simdi goruyorumki uzun vadede yasama istedigim yer guzel Izmir veya Alacati.. Neyse konuyu dagitmadan ben Istanbul'uma doneyim yine..

Artik dostumuz da olmus, cok sevdigimiz, en iyi musterilerimizden birini Aralik basi Istanbul'a goturup, gezdirmeye karar verdik. Cok ani aldik bu karari. Uzun zamandir konusuyorduk aramizda ve birgun yapalim diyorduk..Sonunda karar verdik. Iyi ki de vermisiz bu karari cunku hic unutamayacagim cok keyifli bir gezi oldu.

Istanbul'da yasayan ve calisanlar cogu zaman bu sehrin guzelliklerini ya fark etmiyorlar ya da tadina varacak zamanlari olmuyor.Genelde Istanbul'un tadini ogrenciler,sanatcilar veya rahat calisma saatleri olanlar cikarir bence.. Eskiden beri oyledir.. Nitekim 4 sene universite ogrencisi olarak, sekiz ay kadar suren is hayatimda Istanbul'da cok rahat gezdim ve sehri keyifle yasadim.. Milano'da ilk yillar bu sehri cok ozledigimde , orada yasayan dostlarim " tatlim uzulme, calisinca,hele cocuklu olunca ogrencilik yillarinda oldugu gibi bol zamanin olmuyor Istanbul'u yasamaya diyorlardi." Zamanla onlara hak verdim..

Iste bizde isi gucu birakip cocuklari da almayarak yalniz ve hur bir sekilde geldik Istanbul'a..Ben,sirketimizin sahibi ve tabiki musterimiz ,dostumuz.. Son uc gun bize esim de katildi.. Tum sorumluluklari kenara itip soyle felekten birkac gun caldik..Cocuklarima tapiyorum ama bu ozgurluk iyi geldi valla... Sabah okula hazirlama yok, " disini fircaladin mi? , dis apereni taktin mi? , atki, sapka taktinmi? , dersini bitirdin mi?? " gibilerden takip yok..

Ayyyy... Ne guzeldi..!... Sadece kendimi dusundum ... Ne giyeyim,ne yiyeyim,nereye gideyim!! Ogrencilik yillarimin futursuzluguna daha olgun halimle geri dondum :)) Superdi ....


9 Aralik 2008 Sali .. Karakoy'den Galata'ya ordan Taksim'e ...

Sirkette sabah erkenden bulustuk ama musterimiz Milano disindan geldigi icin biraz gecikti.. Sansimiza Milano cevreyolunda trafik tikandi. Saat 9'da biz hala havaalanina 80 km uzakta idik ve ucagimiz 11'de kalkacakti. Bir panik yasanmadi degil. Ucagi kacirsak Istanbul'a diger ucak aksam saat altida..Gunumuz bosa gidecek !! Zaten sayili gunler...Neyse birden trafik acildi ve zamaninda ucaga yetistik.. Ataturk Havalimani'nda bizi karsilayan arkadasa valizleri biraktik ve o da bizi Karakoy'e birakti.. Sabah Milano cevreyolunda trafik ile cebelesirken aksamustu Karakoy'un dar sokaklarindan yavas yavas Galata Kulesine dogru yurumeye basladik :))

















Hava hafif kararmaya baslarken Galata Kule'sine ciktik.. Italyan misafire Italyan Cenevizliler tarafindan yapilmis bu yapiyi gostermemek olmazdi.. Bende utanarak soyluyorum hic cikmamistim kuleye.. Hava sansimiza muhtesemdi.. Acik ve az bulutlu gokyuzunde,yavas yavas batan gunesin isiklariyla Halic turuncu ve morun degisik tonlarina burunmustu. Bosuna Golden Horn dememisler. Bir kere de Temmuz gunesi batarken bu kuleye cikmaya soz verdim kendime..

Bilmeyenler icin ve kendimde unutmamak icin yaziyorum. Galata Kulesi dunyanin en eski kulelerinden..528 yilinda Bizans Imparatoru fener kulesi olarak ahsaptan insa ettirmis. 1348 yilinda Cenevizliler tarafindan Isa Kulesi adiyla yigma tastan yeniden yapilmis. Ic capi zemin katinda 8,95,dis capi 16,45 metre. Duvar kalinligi temelde 3,75 metre ,en ust katta ise 20 metre. Yuksekligi 61 metre , 7 ve 8.katlarin her birinde 14 pencere yer almakta. (1612-1640) IV.Murat devrinde Hezarfen Ahmet Celebi bu kuleden havalanip hazirladigi kanatlarla havalanip tarihteki ilk ucusu gerceklestirmis. Istanbul Bogazi karsi kiyisina 6 km uzakliktaki Uskudar semtine ucmayi basarmis.

















Gunes batinca icerideki restoran cafe'ye girdik. Turk kahvelerimiz esliginde biraz gece manzarasini da izledik. Tabii disaridaki balkonda devamli yuruyen ve resim cekenlerden her an manzara karsinizda degil ama dinlenip kahve keyfi yapmak icin hos bir yer..Gece restoran yeniden duzenleniyor ve ozel menu eslliginde folklor ve gobek dansi gosterileri seyrediliyormus.

Istiklal caddesine yuruyerek degilde Tunel'i kullanip cikalim ve misafirimize Londra'dan sonra
dunyadaki en eski subway metro hattini gosterelim dedik. 1875 yilinda Pera ve Galata mahallelerinde ulasimi kolaylastirmak icin acilmis olan bu hat sadece 573 metre.Ben biraz hayal kirikligina ugradim. Restore edilmis ici ve yepyeni vagonlar konmus..Ben nostaljik vagonlari aradim tabii..
















Eski gunlerdeki gibi kendimi Istiklal'in sonunda buluverdim hop diye. Buradan yavas yavas bakina bakina taa Cicek Pasajina kadar yuruduk. Biraz balik pazari ve cicek pasajina baktik. Cicek'te birer kadeh sarap ictik.. Orasi da restore olmus tabii ben gormemistim. Restorasyon iyi bir sey ama ben o anda eski cicek pasajimi ozledim.. Ustu yazili tahta masalar arasinda dolasan simsiyah boyali saclari,siyah surmeli gozleri ve kirmizi rujlu dudaklari ile dikkat ceken akordiyon calan hanimi ozledim. O da vefat etmis sanirim..

Pasaja gelmeden gozum kosede bir dukkana carpti. Hersey satiyordu. Pil,oyuncak,saat,sigara.. Ne ararsan var.. Iste hala Istanbul'da bu tip yerlerin kalmasi cok hos. Oranin resmini cekemedim ama kendime ordan cok kitsch bir uyuma bandi aldim.. Dukkanin cikisinda kenara, cesit cesit bu seksi uyuma bantlarindan asmislardi .. Inanilmaz hostu...Yine oraya yakin eski korseci ve ic camasirci dukkani hala duruyordu. Dukkanin ici, girisi ,kapisi,tabelasi hala ayni..

Neyse pasajdan cikip Taksim'e kadar yuruduk.. Aksam yemegimizi The Marmara otelinin catisindaki Panaroma Restoran'da yedik.O restoranin yemeklerini kesinlikle tavsiye etmiyorum. Hem iyi degil hem de cok pahali. Ama orada gorulen manzara da bambaska. Bir tarafta Halic ve eski Istanbul ve sol karsi da Kiz kulesi,diger tarafta Bogaz ve birinci kopru. Bu muhtesem goruntu ile icice cok sessiz bir ortamda sadece piano esliginde yemek yeniyor.. Yemegi pek begenmesekte bu guzellik sayesinde hos gorduk.. Nitekim yedigim yemek detayini bile vermeyecegim..Kirmizi sarap ve manzara yorgunlugumuzu aldi goturdu..Huzurla kalktik taksiye bindik. Sis olmayan acik bir gece de Bogaz koprusunu, o canim bogaza bakarak gectik ve Salacak'ta kalacagimiz apartman dairelerine ulastik...Daha kapidan girer girmez ruya gibi bir manzara karsiladi bizi...


10 Aralik 2008 Carsamba .. Topkapi sarayi, Ayasofya, Sultanahmet...

Sabah uyandigimda tarihi yarimada tum hasmeti ile karsimda idi.. Kaldigimiz iki kucuk dairenin konumu super. Cati kati dairesinde ben, alt katta musterimiz kaliyor. Sirketin sahibi sagolsun evleri bize birakti , annesinin evine gecti:)) Kendisi dogma buyume Salacak'li.. Salacak Istanbul'un en eski mahallelerinden biri. Eski Istanbullular bu mahallede de azalmis ama tukenmemis. Hala kendine has ve ozel bir havasi var. Sokaklardan hala eskiciler,salepciler filan geciyor.. Ve Istanbul'un en guzel manzaralarindan biri buradaki evlerden goruluyor..
















Evden cikip kucucuk merdivenlerden yavas yavas inerek Salacak sahiline ulastik. Sahilde genis camli bir cafe restoran'da acik bufe kahvalti veriyorlar hergun.. Orada hizli bir kahvalti ettik. Ben ozledigim pogaca ve acmalardan dolu bir tabak yaptim kendime. Cok ozluyorum peynirli pogaca ya da sadesini, orijinal adi ile Karakoy pogacasini. Italya'da yok!! Taze demlenmis cay ile pek keyifli idi. Lafa daldigimiz icin hemen dibimizden kalkan Harem-Sirkeci arabali vapuru kacirdik mecburen Uskudar'a gidip sehir hatlari vapuruna bindik. Ama turistiz yetisme derdimiz yok bir yerlere.. Istanbul'da bindigin hersey keyifli cunku genelde manzara gorerek seyehat ediyorsun.Vapurdan Eminonu'nde inip bir taksi ile Topkapi Sarayi'na ulastik. Bize rehberlik edecek sevgili dostumu beklerken musterime Sogukcesme sokagini gosterdim. 1996 yilinda oradaki otel evlerden birinde kalmistim. Tavsiye ederim. Tum tarihi eserlere yakin hem de eski bir evin icinde, eski bir Istanbul sokaginin havasini yasayarak kaliyorsun.Rahmetli Celik Gulersoy'un bize armaganlarindan biri bu sokak..

Neyse dedigim gibi profesyonel rehber olan arkadasim bize eslik etti. Onu dinleyerek muhtesem Topkapi Sarayi'ni gezdik. Ara ara gezmek lazim. Cunku insan ne de olsa unutuyor.. Sanki 1996'da degilde yeni gormus gibi zevk aldim. Sicacik gunes bizi isittigi gibi avlulara,binalara ayri bir guzellik veriyordu..Iyi fotograflar cektik tabii.. Ben farkli olan icinde cektiklerimi koymak istedim cunku Topkapi Sarayi genelde hep tepeden goruntulenir ya da uzaktan .











Topkapi Sarayi'ni hakkini vererek gezmeyi bitirdigimizde saat bire geliyordu. Benim ozel istegim uzerine kendimizi kofteciye attik. Sultanahmet'te kofte yemekte bir "must" benim icin her ne kadar blogtaki must'lar listesinde yazili olmasa da.. Ama herseyi yazarsam o liste carsaf gibi uzar zaten:)) Neyse gittik Tarihi Sultanahmet koftecisi Selim Usta'ya .. En ust katta oturduk.. Daracik kiremit catilara baka baka yedik..

Ah neydi o mis kokulu koftelerin lezzeti. Ayran patlattim hemen ve tabii 1.5 porsiyon kofte ve o super piyaz yaninda yesil salata ve havuc rendesi ile..Aci sosta verdiler. Koftelerime arada aci sosumu surdum, arada sumak ektim. Taze, yumusak, bol bira mayali turk ekmegimi yaninda isirdim arada piyazin yagli limonlu sosuna bandim.. Tatli olarakta ilik irmik helvasini da midem sevincle kabul etti.. Ustune butun bu yemekleri hazmetmek icin hemen bir sise kola soyledim.. Sise kola hele buz gibi sogutulmussa ve de turk ise, tadina doyum yok. Bu ayri yazi konusu. Turk Coca Cola'si daha aci ve guzel Italyan Coca cola'dan..

Benim resimde piyazlar on planda cunku oyle sira sira izgaradan cikan kofte tabaklari saniyede yok oluyorlar, yetismeye imkan yok.. Hep koftenin fotografi cekilir, bu seferde boyle olsun. Kendi porsiyon tabagimi cekmeyi yerken dusunmedim bile... Agzimin suyu akarak tabaga yumulmak tek derdimdi o an :))


Bu guzel yemek ile enerji toplayip kendimizi yine disari attik.Ilk duragimiz Ayasofya...
Santa
Sofia.Hagia Sophia.. Dunyaca meshur bu muhtesem eseri anlatmak bana dusmez. Sadece her gecen yil daha cok meydana ciktigini soylemek isterim. Restorasyon calismalari hic durmuyor ve yavas yavas uzeri kapatilmis mozaikler de ortaya cikiyor.Keske mumkun olsa da alci boya ile kapatilan o mozaiklerin hepsi gorulebilse. Bu cami-kilise beni hep buyulemistir. Islam ve hiristiyan kulturu icice gecmis burada...


Ayasofya'dan ciktik gokyuzu hafif pembelesmeye baslamisti ve top gibi ay cikmisti .Bu gezi de dolunay yakalamis olmakta baska bir sansti... Ayasofya'nin gunun degisik saatlerindeki halini kendimce cekmisim. Bu fotograflari koymak daha dogru geldi..






Sultanahmet meydaninda durdum .Gunes yavas yavas batarken bir tarafimda Ayasofya bir tarafimda Sultanahmet Camii..Her gecen dakika ikisi de baska bir guzellige burunuyordu. Fotograf cekmekten kendimi alamiyordum.. Her ani olumsuzlestirmek istiyordum..Sultanahmet Camii'ne yururken gokyuzu artik morcivert olmustu, ay ise yusyuvarlak, daha belirgin daha beyaz. Tabii cami aydinlatilmisti.. Sanki peri masalinda idim.. Kendimi o kadar mutlu,gururlu,buyulenmis hissettim ki ancak bu fotograflari sizler ile paylasarak yasadiklarimi anlatabilirim..








Topkapi,Ayasofya,Sultanahmet Camii uclemesine tabii Yerebatan Sarayi'ni da ekledik.. Kirmizi isiklar ile aydinlatilmis 336 sutunun arasinda oyle keyifle yuruduk, sularda yuzen zamanla cogalmis baliklari seyrettik..

Maalesef Suleymaniye Camii'nde restorasyon calismalari cok yogun oldugu icin gitmedik cunku pek birsey goremeyecektik.

Artik ayaklarimiz yurumekten cok yorulmustu.. Bogaz ve Ortakoy trafigini goze alarak kendimizi Kurucesme Ask Cafe'ye attik. Taksi soforumuz bizi Ortakoy'un arkalarindan dolasip koprunun yanindan indirdi..Manzara gorerek inmis olduk. Zaten trafikten kacma yollarini iyi bilen taksi soforleri iyice usta olmuslar.. Hepsi de acayip konuskanlar. Benim gibi sohbeti seven musteri bulunca bol bol laklak ettiler..Bu seyahat boyunca degisik tip taksi soforleri ile konustum. Ozlemisim "bacim,ablacim" diyerek konusmalarini, dert yanmalarini .. Universite yillarinda gece bile taksiye yalniz binerken korkmazdim.. Hep karsima iyi niyetli taksi soforleri cikmistir. Turkiye'nin dort bir yanindan Istanbul'a gelmis ,universite mezunu bile olan kac tane degisik sofor ile konustum o yillar..Neyseeee yine dagiliyorum donelim guzel Ask Cafe'ye.

Istanbul'daki dostlarim hep bahsetmisti bu cafe'den.. Ben Milano'ya yerlestikten sonra acildi ne yazik ki. Ilk defa bir kis aksami gittigime uzulmedim degil. Iceride oturmadik disarida isiticilarin oldugu kalin musamba ile kapli bir bolumde oturduk..Bogazi gorebildik. Ben disari cikip yazin kullanilan bolume gidip baktim. Bahar ve yaz aylarinda cok guzel bir mekan oldugunu hemen anladim..Ondan herkesin dilinde imis.. Eminim cok kalabalik olur. Biz tabii sakin,bos halini gorduk. Cok soguk olmayan bir kis gecesiydi, sis yoktu, bogaz piril pirildi.. Bogazi seyrederken arada kendini bu kahveye atabilen Istanbullu'larin ne kadar sansli oldugunu ve bogazi her an yasamayi ne kadar ozledigimi dusundum. 5 sene Bebek'te yasayip, devamli bogazda gezip tozup ardindan Milano'ya yerlesmek zor gelmisti bana!! Cok zor!!

Italyanlarin dedigi gibi bu cafe'ye "aperatif almak" icin girdik cunku aksam yemegine hemen ustundeki Mavi Balik restoranina gidecektik.. Tabii Turkiye'de fazla aperatif alma aliskanligi olmadigi icin sarabimizin yaninda sadece zeytin ve cips geldi.. Italya'da sofrayi donatirlar. Belki iyi oldu balik oncesi tikanmadik. Mavi Balik iyi bir restoran. Orasi da eminin yaz aylarinda terasi ile cok daha guzeldir ama bizim iceriden gordugumuz manzara da gayet iyiydi. Bogaz manzarasini ozleyen bana her sekilde gorebilmek iyi geliyor. Mezeler klasik ve lezzetli idi.. Kavun bile vardi ve pek tatliydi.. Sadece balik yedik.Sectigimiz buyuk boy sinariti tuzda pisirttik.. Italya'da balik restoranlarina toz kondurmayan ben pek memnun kaldim. Tabii Italya'daki balik mezeleri veya balikli makarnalar yok ama bizde zaten o tip balik pisirme kulturu yok.. Turkiye'de izgarada,firinda veya tuzda pismis balik yiyeceksin.Acili,beyaz peynir,fava,semizotlu yogurt tarzi mezeleri abartmayip baliga yer birakacaksin. Daha once tadip pek begendigimiz Sarafin Sauvignon Blanc ismarladik. Icimi gayet keyifli olan bir sarap. Turkiye'de tattigim en iyi sauvignon ...

Aksam eve donunce salonun genis camlarinin arkasindan sabah gezdigimiz tarihi yarimadanin gece burundugu hali seyrettim bir sure.. Manzara kalbimde yatagima uzanip iyi bir uyku cektim.


11 Aralik 2008 Persembe .. Ortakoy,Bebek,Hisar,Emirgan'dan Rumelikavagina..

Sabah esim Italya'dan gelecegi icin cok yorucu bir program yapmayalim dedik.Kendimizi Harem-Sirkeci araba vapuruna attik. Bugun arabaliyiz cok yol katedecegiz.Sirkeci'de inip yavas yavas Ortakoy'e ilerledik. Sabah kahvaltimizi Esma Sultan Yali'sinin dibindeki kahvede yaptik. Kasarli sucuklu tost ve bol cay.. Tost pek basarili degildi ama o kadar guzel bir gunes vardi ki.. Disarida denizin dibinde oturduk.. Hava 15 derece filandi.. Paltosuz oturabildik gunes altinda.. Kahvalti oncesi Ortakoy Camii'in diger yanina oteki kahvelerin ve tezgah saticilarinin oldugu tarafa gectik. Sabah saat on oldugu icin herhalde cok az kisi vardi . Her zamanki deli kalabalik yoktu. Ben arka planda Ortakoy Camii ve 1.kopru ile tipik meydan resmi istedim. Bu fotograf bir turist icin farz bence!! Birbirimizin resimleri cektik ve bu guzel ani olumsuzlestirdik. Ardindan benim eski muhit Bebek'e gidildi..Istegim uzerine Starbucks Cafe'ye girildi. Bebek Otel'in dibi ve muhtesem bir manzarasi var. "Dunyanin en guzel Starbucks Cafe'lerinden biri hatta en guzeli" diyen dostlarim haklilar valla... Hava guzel oldugu icin disaridaki terasta en on masaya denizin dibine oturduk. Biz universitede iken Bebek Kahve'ye giderdik. Orasi da hostur ama burasi bambaska.. Yani denizin icindesin..Canim Bebek koyu'na bakmayi ozlemisim .. Bebek'te bostu.. Hafta ici Istanbul'da olmak ne guzel....Haftasonu feci kalabalik oluyordur. Kahvelerimizi, carrot cake ve cheese cake'imizi aldik.. Saat 12'ye dogru esim direk havaalanindan Starbucks'a geldi ve yanimiza oturdu.. O da Milano soguk ve gri havasini birakip 4 saat icinde kendini bogazin gobeginde buldu.. Ne guzel sey su ucak!!!! Biraz daha oturduk sonra arabayi alip dogru Rumelihisar'a gittik. Once Hisar'i ziyaret ettik.. Ben 4 sene hisarin dibinde okumama ragmen hic ziyaret etmemistim. Esimle ilk tanismamiz sonrasi o Istanbul'a yanima ilk defa geldiginde hemen Hisar'i ziyaret etmek istemisti. Bana da gezmedigim icin hayret etmisti. 1991 yilinda ilk defa gormus ve bayilmistim ondan misafirimizi kesin goturelim dedim..

Rumelihisar'ina gitmedi iseniz lutfen gidip gorun.. Tirmanmaktan korkmazsaniz ve tansiyon probleminiz de yoksa cok keyifli..Cunku merdivenler bayagi dar ve koruyucu bir bariyer yok.. Hisar bogazin 600 metrelik en dar ve akıntılı kısmında insa edilmis.. Cok keyif alarak dolastik bir suru resim cektik yine isik oyle guzeldi ki.. O havayi yasatmak icin birkac adet fotograf koyuyorum..



Tabii gururla "ben buranin tepesindeki bir universite'de okudum" dedim musterime. Boyle bir manzarayi hergun gorerek universite okumak cok buyuk bir ayricalik bence. Bunu bogazdan uzaklasinca daha da iyi anliyorsun.

Rumelihisar girise park ettigimiz arabayi oldugu yerde biraktik ve hava cok guzel oldugu icin Emirgan'a kadar sahilden bakina bakina yuruyelim dedik.. Iyiki de yurumusuz.. Bayagi yuruduk aslinda ama cok keyif aldik. Gunes zaten saat 16.30 gibi kacmaya basladi ve yerini aya birakti. Gunun en sevdigim saati alacakaranlikta bogaz, balik tutanlar,yeni cikmis ay ve yakamoz... Yine bu sehir bu sefer baska bir hali ile beni buyuledi.. Kiliktan kiliga burunen guzel Istanbul..
Aslinda alacakaranlik ve gece cok daha iyi fotograf cekebilecek makinami daha tam anlamiyla degerlendiremiyorum. Yani daha profesyonel olabilir cektigim resimler ama olsun ben bu fotograflari gorunce o gunu hatirliyorum ya bu bana yeter zaten..



Yalilara,guzel evlere,balik tutanlara,araba ile yanimizdan gecenlere,kucuk restoranlara, tepelerdeki evlere,perdesi acik apartman katlarinin icine bakarak aheste aheste yuruduk..Kendimizi nostaljik Emirgan cay bahcesinde bulduk. Hava kararmis biraz serinlemisti. Tabii orada her yerde oldugu gibi bir Ozsut vardi. Tatlilari cok cezbetti ama bayram dolayisi ile cok kabalikti ve yemek oncesi abartmayalim dedik. Zaten isikli fazla modern olan bu mekanda olmak istemedik. Yadigar eski cay bahcesine girdik. Disarisi soguk diye cay ocaginin oldugu kucuk odaya oturabilirmiyiz diye sorduk. Hemen kosede eski tahta pencerenin yanindaki masaya oturmak istedik ve tamam dediler. Uzun yuruyusun ardindan,cay ocaginin dibinde icilen, o mis kokulu cay bambaska idi..

Amcadan izin istedim ve onu da goruntuledim cunku korkarim birgun kendisi bu dunyadan gocup gidince Emirgan'da boyle cay ocaklari kalmayacak...






Tam deyimi ile soluklandiktan sonra Hisar'a geri yurumek olmaz dedik cunku hava kararmisti. Taksiye atladik arabamiza oyle ulastik. Gozunu sevdigim Istanbul her yerde taksi var. Milano'da cogu mahallede taksiyi buyutec ile ararsin ve cok da pahalidir. Taksi aliskanligi yok ve tabii sehirin nufusu da az.. Arabamiza atladik ve taaaa Rumelikavagi'na kadar gore gore sahilyolundan gittik.

Rumelikavagi'nda yedigimiz yemekte iyi ve tipikti. Restoran Ismet'in Yeri idi sanirim. Raki, mezeler,midye tava,buyuk salata sonra da izgara balik..Az masa vardi. Karsi kiyinin isiklarini seyrede seyrede yedik.. Sonra kafalar hafif kiyak arabayi kullanan haric uyuklaya uyuklaya yine Bogaz'in kiyisindan donduk ve 1. kopruden karsiya gecip Salacak'a vardik. Araba ile trafik olmadigi zaman Bogaz'da gidip gelmek cok guzel.. Her yeri cok daha iyi gorebiliyorsun. Bayram ve haftaici olmasi acisindan trafik yok gibiydi. Istanbul bostu sanki hele hele geceleri.

12 Aralik 2008 Cuma Kapalicarsi....Sahan Restoran...

Sabah uyanip temiz havayi ve guzel manzarayi balkonda icimize doldurduk sonra yine dar merdivenlerden sahile indik. Salacak sahilindeki o genis camli restoran cafe'de bu sefer oturup soyle uzun bir kahvalti ettik.Yumurta,sosis,tereyag,salatalik,domates,zeytin,recel,peynir,simit,pogaca,sigara boregi derken Kapalicarsi fethimiz icin enerji depoladik:))

Kapalicarsi'ya saat onbirbucuk gibi girdik sanirim. Saat aksam altiya dogru ciktik!! Bu sefer rekor kirdim. Hic bu kadar uzun kalmamistim.. Bir yemek bile yemedik gezmekten. Tipik kahvelerden birinde aci bir kahve ictik o kadar:)) Abdulla ve Cocoon adli dukkanlarin yanindaki meshur Fes Cafe'nin karsisindaki kahvecide, kucuk taburelerin ustunde ictik kahvemizi . Daha tipik bir yerdi bence.Hatta cocuk bana kendi yaptiklari tarcinli caydan bir fincan ikram etti. Tavsiye ederim tadina doyum olmuyor..

Sanirim 6 saat kalmisiz iceride ama ben yine tam istedigim gibi gezemedim. Istanbul'da yasasam ve zamanim olsa herhalde haftada bir gider,bir bolumunu gezerdim. Birgun kumascilar,birgun terziler,birgun aynacilar,birgun kilitciler,birgun bakircilar.. Bu listeyi uzatabilirim daha.. Bu sefer daha arkadaki bilinmeyen bolumlere girdigimiz icin cok daha keyif aldim. Yine donecegim ve yalniz dedim kendime.Italyanca konustugumuzu duyan saticilar hemen ingilizceyi birakip italyancaya donuyor ve cevremizde dolaniyorlardi..Ben tabii arada turkce sagolun filan dedikce "aa " diyorlar di.." Benim kimse Turk olduguma inanmiyor sanki belli bir Turk tipi varmis gibi. Buna hep gulerim ve bazen hic Turkce konusmayip etrafimdaki saticilarin halini izlemeyi severim. Bu oyunu bu sefer hic yapmadim diyebilirim. Acikcasi ilk girdiginizde biraz cevrenizde dolasiyorlar ama sonra sizi birakiyorlar.. Sanki koca carsidaki herkes haberdar bugun kim gelmis,ne alabilir,ne ile ilgili.. Bence gizli bir anlasma var saticilar arasinda. Oyle bir his geldi bana.. Icerlere ilerdikce daha sakin ve buyuleyici bir hava sizi sarmaliyor. Dukkanlardan kimse size atlamiyor,soru sormuyor. Alici olmasak bile bakir esyalara,antikacilara,tesbihcilere daha bircok ozel dukkana baktik..Inanilmaz kaliteli gemi ve tekne aksesuari satan kucuk bir dukkan vardi. Esim oradan ayrilamadi. Hem antika hem yeni yapilmis pirinc ve tahta karisimi aksesuarlar dolu idi. Muhtesem bir tekne telefonu vardi!! Dukkan sahibi yemekte idi herhalde cunku kapaliydi.. Gereksiz bir alisveristen o sayede kurtulduk:)) Cunku bizim evde Alacati antika pazarindan alinmis eski tekne aksesuarlari, kucuk durbunler filan vardir.Bazisinin ne ise yaradiklarini bile bilmem ama Alacati'daki antikacilar esime pek bir guleryuz ile satmislardi! Kesin o magazada da butcesine uygun deniz ve tekne ile ilgili birsey buluverirdi..

En kaliteli, iyi ve ozgun hali ve kilimlerin Kapalicarsi'da bulunabilecegini hepimiz biliriz ama bizi bu sefer pek ilgilendirmiyordu.. Birkac halici ile muhabbet ettik. Tabii hemenItalya'da senelerce yasamis olan ve iyi italyanca konusan biri bizi buldu.Almasak bile bakmak ve konusmak istedim, misafirimiz bu kilim,hali bakma ve alma kulturunu gorsun istedim. Ard arda halilar seriliyor yerlere, isi iyi bilen dukkan sahibi yanindaki ciraga "oglum sunu ac,bunu getir" diyor, caylar,kahveler geliyor. Sonrasinda uzun suren pazarliklar oluyor. Turkiye'de hali ve kilim almak baslibasina bir keyif, bir rituel..Italyanca'dan tercume ettim. Sozluk rituele "ozel durumlarda yinelenen ve aliskanlik ozelligi kazanmis davranislar" diyor.. Italyanlar icin espresso bizim icin turk kahve veya cay keyfi bir rituel.. Hali,kilim alisverisinde de durum ve davranislar hep ayni ondan rituel bence.




Musterimiz icin Abdulla'ya girdik tabii. Fiyatlari biraz yuksek gibi gorunse de,tasarimlar cok iyi ve pamugun kalitesi bambaska. Bir benzeri dukkanda yok carsida zaten. Esine sabun,kese,hamam tasi, pestemal, havlu aldi. Evindeki divan ustune atacak ortuler aldi. Ic tasarimi da cok iyi olan bu dukkanda mis gibi kokan sabunlar,havlular,ortuler, yumusacik ipek pamuk karisimi pestemaller arasinda kendimi cok iyi hissettim.. Bende havaya girip bu yaz denizde kullanmak icin bir pestemal aldim. Ama ipek pamuk karisimi olan incelerinden.Havlunun agirligindan kurtulmus olacagim.Belki yazik diyeceksiniz ama yazin havlular cok tuzlaniyor ve agirlasiyor.Bu ipek pamuk karisimi pestemal cok ise yarayacak. Zaten ne kadar kurulaniyoruz ki?? Yine modern dukkanlardan olan Cocoon'un methini duymustum musterimi ve esimi oraya surukledim..Ama bakmak isteyen bendim tabii!Kece sapkalari,igneleri ve tokalari cok hos. Orada kendime enfes tig isi bir bere buldum.Ustunde guller,yapraklar var ayri ayri islenmis, eklenmis. Tam benlik bir bere idi. Dukkanda yine benim bayildigim Anadolu ve Orta Asya'dan gelen etnik kiyafetler var.Hani birsey gorur bayilirsin ve bunu birgun alacagim dersin.Ben 1997 yilinda hizlica bu dukkanin vitrinde bir ceket gormustum.Cok begenmis ama kendimi tutmustum. Yillar sonra ayni ceketin benzerini bu dukkandan aldim. Ben kafamda bir esya ya da bir kiyafet tasarliyorum veya bir yerde gorup begeniyorum. Bunu beynimin bir kosesine yaziyorum ve muhakkak birgun hayalimdeki ya da biryerlerde gordugum seyi ya da benzerini bulup aliyorum. Nedense oyle uzun zaman bekleyip,arzu ettikten sonra alinca o alisverisin tadi bir baska oluyor..Fotografini da koyayim artik yillar sonra bloga bakip " a ben bu ceketimi hala giyiyorum,vintage oldu bu artik" derim.

Bu arada misafirimin kendisine birsey almadigini
fark edip, "Ne??!! Sen kendine bir hediye almalisin.
Esine ve kizlarina aldin sira sende" dedim.O an
gozlerim parladi ve en iyisi sen bir deri ceket al" diye
ekledim.Eskiden olsa lafini bile etmezdim ama
Istanbul'a gelmeden once internette arastirip
ogrenmistim.
Okudugumu kopyaliyorum:

"Türkiye aslında Avrupada’ki en kaliteli deri satan ülkelerden biri. Yani burada satılan deriler kalitede Floransa’daki hemcinsleriyle yarışıyormuş. Deri bir montu gelip buradan almanın avantajıysa, mağazada bulabileceklerinizle karşılaştırıldığında çok daha ucuz olmasının yanı sıra beğendiğiniz modeli istediğiniz renklerde, istediğiniz rötuşlarla ve tam üzerinize olacak şekilde yaptırabilmeniz"

Bu veri ile hadi dericiler carsina girelim artik dedik.Giris o giris..Iste orada tam bir Kapalicarsi alisveris ritueli yasandi..Uzun zamandir bu kadar eglenip,keyiflenmemistim..Hala gulumsuyorum hatirlarken.. Once binbir deri dukkaninin arasinda bizi goren bir genc cocuk yanimiza yaklasti. Cenesi durmayan ben "abla yardimci olayim. ne ariyorsunuz?" sorusuna cevap olarak, "biz kaliteli deri ceketler soyle cavalli,dolce gabbana tarzi modern modeller satan bir dukkan varmis,onu ariyoruz " dedim. Cocuk "ablacim ne demek! sen bana birak " dedi ve artik yorulmus olan bizler,isi cok bilen havasindaki cocuga kendimizi teslim ettik..Bu bize bir rehavet getiriverdi aniden ve kendimizi Levent Bey'in Pera Leather adli dukkaninda bulduk.Valla kartvizitinde yazili olan internet sitesine girince boyle bir site yok cikti ama valla dukkan var:)) Levent Bey beni tercumeden de kurtardi cunku Italyanca ne dediysem anliyordu ve o cat pat italyancasi ile esim ve musterimle cok iyi anlasti. Once bir suru alakasiz model ceket cikarildi. Sonra istenilen model "Tom Cruise'un bilmem ne filminde ustunde olan duz kesim ceket,Steve McQueen'in giydigi klasik deri montundaki yaka olacak ama " gibi konusmalar ile italyanca Levent Bey'e anlatildi. O ise devamli yanindaki cocuga emirler yagdiriyordu. "oglum git bak atolyedeki su kahve renklilerden bir iki ornek getir, git surdan sunu getir" Bir kosturma bir trafik. Cocuklar birden uce cikiverdi. Ceketler geliyor, ceketler gidiyor. Bir giyip bir cikariyoruz. En sonunda iki erkek ceketi begenildi. Ama yakalar genis, olmaz diyoruz. "Sorun degil efendim, nooo problem amico , hemen hallederiz " deniyor. Italyan misafir hayretler icinde bakarken omzunda mezure, ustabasi geliyor atolyeden.Gozlukler gozde,ciddi ifadeyle olcu aliyor.Esim tam istedikleri yaka olcusunu gosteriyor. "Tamamdir simdi bir cay daha icin beklerken, aynen duzeltecegiz atolyede" deniyor.. Yakalar kesilmeden pazarliga oturuyoruz hos ayaktayiz aslinda. Eksik olmayan caylar da elimizde. Bizimkiler erkek ceketleri denerken,ben arada is olsun diye degisik deri pardesuler denemisim. Bir tanesi cok hos,ayni Roberto Cavalli modeli.Levent Bey'de hemen onayliyor ve "Aman cok yakisti" yi da ekliyor. Esim bir yandan musterim bir yandan "allahaskina al cok guzel durdu ustunde" diyorlar..Havaya girmisiz bir kere. Birinci perde bu sekilde bitiyor ve ikinci perde basliyor.. Dedim ya pazarlik. Simdi bu uc ceket icin ne istersiniz? diyor esim. Bastan hepsinin acayip yuksek fiyatlari soylenmis bize.Italya'ya gore yine iyi tabii fiyatlar..Ilk fiyatlardan azicik bir indirim yapiliyor.. "Biz yoook olmaz, imkansiz cok pahali! " diyoruz .. Soylenen fiyatin neredeyse yarisini teklif ediyoruz.Hep italyanca ama..Ornegin 150 lira son fiyat dedikse uyanik Levent Bey Italyanca "tamam amico 160 lira deyip esimi konusturmadan onun elini sikiyor ve isi bitiriyor..Ceketleri beklerken aniden hic ortalarda olmayan iki guzel bayan montu cikiyor.. "Aa Levent bey ama ben size motoksikletci Belfast tipi mont demistim ilk once niye cikarmadiniz?" diyorum."Ee bunlar cok ozel modeller, oyle herkese cikarmam ,siz isten anliyorsunuz" deyip ruhumu oksuyor.. "Giy giy,allahaskina bak sova bak sen" diyor. Montu giyiyorum. Izninizle diyor ve buyuk bir hava ile "hadi bakalim oglum goster" diyor.Cirak cocuk yavasca ceketin kollarini cikariyor meger icten zimbalilar.Guzel bir yelek oluyor." Dur sov daha bitmedi" diyor Levent Bey kurnazca. Devam oglum diyor cocuk bu sefer ceketin baska yerlerini cikartinca,bir cepken haline donusuyor.. "Bu cok ozel parca kacirma"diyor. Hayda ama benim baska harcayacak param yok. Fiyati soyluyor.." aa cok pahali" diyorum.. O gunun fiyat bicme ustasi esime donuyorum, oluru su deyip yarisindan azini soyluyor yine.. Imkansiz "bu cok ozel, bak digerlerinde bir 25- 30 euro kazandim ondan bu ceketi sana fiyatinin ucte dordune vereyim ama daha az olmaz " diyor. Ben "yok kabul edemem butcem kisitli, zaten yeteri kadar harcama yaptim ancak esimin soyledigi fiyata olur.Ama olsun kismetimde yokmus almasam da olur" diyorum.Bu arada yakalari kuculen ceketler geliyor.Paralari odemisiz tam cikarken " tamam ya, hadi hadi ben sizi cok sevdim" deyip hizla deri montu cantaya koyup, sattim gitti,senin soyledigin fiyat olsun"diyor..Son anda peydahlanan bu ceketi de alarak,tesekkur selam yine donecegiz laflari ile ayriliyoruz.

Ben bu dukkana donerim kesin.. Hatta eski deri bir pardesum var onu verecegim aynisini yap diyecegim. Yapiyorlar cunku. Bu dukkan sayesinde anladimki ben bir daha Kapalicarsi disinda bir yerden deri ceket almam. Cok ilerleme var..

Cikar cikmaz saate bakiyoruz besbucuk olmus ve deri deliliginden saat beste kapanan Misir Carsi'sina gidemiyoruz. Beyazit kapisindan cikarken ben schifezza party icin kotu hediye almadigimi hatirliyorum.Eyvah derken yerde plastik,ustu arapca yazili koca duvar saatlerini goruyorum. Kocaman ki ne kocaman. Kahkalar icinde kotu hediyeyi buldum sanirim bu senede ben kazanacagim diyorum. ( ama okudunuz ne yazikki kazanamadim) . Saati alip kosa kosa taksiye atliyor Sirkeci'ye iniyoruz oradan Harem'e arabali vapur ile geciyoruz.

Aksam yemegi mekanimiz Kucukbakkalkoy yolu uzerindeki meshur Sahan Kebap ve et yemekleri restorani.Cok buyuk bir yer, masalari yuvarlak, muhabbet icin cok guzel.Antep yemekleri agirlikli menusunde baska yoresel yemekler lahmacun,kebap,izgara cesitleri de var. Birkac gece balik yedigimiz icin tabii bu geceki menu bize degisik geldi. Onden arabada gelen mezelerden sectik. Icli kofte,degisik yuvarlak kofteler, zeytinyagli patlican dolmasi, bol mevsim salatasi,kavun,beyaz peynir,acili ezme ve cig kofte..Bunlari yaninda sicak pide ile yuttuk diyebilirim.Ardindan bize yavas yavas doner,adana,pirzola gibi kebap,et cesitlerini tattirdilar. Guzel olan taraf bu cunku yiyecegin kadar ismarliyorsun. Bir tadimlik geliyor. Bu cok hosuma gitti. Ardindan meyve tabaklari ve kuruyemis geldi ve en son baklava,ayva tatlisi, incirli tatli ve kabak tatlisindan olusan koca tabagi da yiyip bitirdikten sonra nefes alacak halimiz kalmamisti tabii..Normal turk kahvesi yerine Urfa'nin meshur kahvesi mirra'dan ictik. Aci demekmis mirra ve kahve de pek aci. Urfa'da icildi mi tadi bambaska imis ama benim disinda herkes mazot gibi dedi. Bana Italyan hazmettirici likorlerinin acisi gibi geldi.Beni hazmettirdi valla..Bu kahvenin yapilip kaynatildigi buyuk cezve gumgum'un resmini koyayim dedim.. Bu restoranda yedigimiz guzel yemeklerin resmini cekemedim yorgunluktan,tercumeden ve fazla konusmaktan..
















13 Aralik 2008 Cumartesi Son gunumuz.. Salacak'tan Anadolukavagina...


Iste geldi catti son gun. Huzunlu degilim nedense.. Herhalde dolu dolu ve keyifli gunler gecirdigim icin olacak..Sabah yine merdivenlerden seke seke inip kahvalti mekanimiz olan camli cafeye vardik. Ismi sanirim Sultanin veya Sultan kahve. Dikkat etmemisim nedense.. Anadolukavaga kadar yol uzun acikiriz diye yine guzel bir ziyafet cektik.. Sonra yuruyerek Salacak sahilinde ,Harem'e yakin demirlemis teknemize ulastik. 50 kisilik teknede sadece alti kisiydik. Istanbul'daki sirketten iki arkadas katilabildiler. Kaptan ve yardimcisi ile sekiz kisi olduk. Pasalar gibiydik valla..

Kac gundur gunesli olan hava bugun kapanmisti sansimiza ama Bogaz ayri bir guzeldi.. Kiz Kulesi'nin yanindan gecip yavas yavas Bogaz'a girdik. Cok tekne turu yaptim ama hic Salacak'tan hareket etmemistim. Cok hosuma gitti hemde daha uzun surdu. Sogumus havaya ve hafif ruzgara ragmen teknenin tepesinde oturduk.Ben Bebek koyuna kadar disarida duracagim diye niyet etmistim..

2.Kopru sonrasi iceriye girdik artik bogaz genislemeye basladi ve spumante'mizi actik .Keyifle ice ice yola devam ettik.. Geldik Anadolukavagi'na. Hafifce yagmur ciseliyordu ve cok az kisi vardi..
Anadolukavagi'na bayilirim ben. Tekne veya sehir hatti vapuru ile bogazin sonuna kadar gidip, tepeye tirmanmayi ve bogazin Karadeniz'e acilisini gormeyi severim. O yuzden bu gezi programina da koydum. Kavakta inince once restoran bulduk anlastik. Sahipleri bize iki araba verdiler yukari ciktik. Kapali havaya ragmen cok guzeldi manzara..Kalenin harebe kalmis kisimlarini dolastik..



Sonra yuruyerek asagi indik. Arada set set olan kisimda bir manzara kahvesi var. Terasi,salincaklari ,hamaklariyla bahar ve yazin cok guzel olur eminim. Restoranda tek masa bizdik onceleri. Ust katta pencere kenarina hazirlamislar. Sadece muhtesem gorunuslu istah acici bir salata soyledik o kadar.. Giristeki kucuk havuzdan sectigimiz cinekoplari da izgara yapin dedik. Baliklari beklerken kizarmis ekmekle salatayi bitirmistik bile..


Havuzda az evvel yuzen baliklar kizarip onumuzde geldi ve tabii cok taze olduklari icin cok ama cok lezzetliydiler. Aksam yine disarida olacagimiz icin az yiyelim demistik ama dayanamadik bir parti daha soyledik.. Cunku lokmalar agzimizda eriyordu. Inanmayacaksiniz ama gezi boyunca en istahla yedigim yemek bu oldu.Herhalde acik havada yurumek ve bogaz havasi istahimi acti. Birde mezeler ile tikanmadigimiz salata ve taptaze baliklar cok iyi geldi .















Istanbul'daki is arkadasimiz iyi fal bakiyormus hemen fallar acildi.. Ben bu sefer not aldim valla telefona. Bakalim 10 sene sonra bakacagim dogru cikacak mi?? Insan unutuyor soylenenleri cunku.. Keyifli bir sohbet esliginde Bogaz'in son noktasinda,Bogaz'a bakarak yedigimiz bu yemek hic bitsin istemedim o an. Donus saati yaklamisti ve hava kararmadan kalkmaliydik. Yolumuz uzundu.. Guzel koye son defa gulumseyerek baktim tekneye binerken..




Yavas yavas yol aldik, bu sefer Anadolu yakasindaki guzel yalilari seyrettik.Donus yolunda ise
1.koprunun altinda cektim fotograf.

Salacak sahiline vardigimizda aksam olmustu.
Son gecemiz icin Anadoluhisari'ndaki Lacivert adli lokantada yer ayirtmistik ama once merdivenlerden yukari cikip biraz evlerde dinlendik. Aksam araba ile sahilden restorana gittik ama yollar kalabalikti. Bayramin son gunu oldugu icin mi yoksa o gun ozel bir gun muydu bilemem ama herkes arabalar ile korne calarak askere gidecek gencleri ugurluyordu.. Hic tanik olmamistim buna ben Turkiye'de yasarken.. Belki asker adayi genclerin cogu Harem'den otobuse bindigi icin,arkadaslari ugurlamak icin arabalar ile konvoy halinde gelmislerdi..

Lacivert guzel bir restoran. Orasi da eminim Mavi Balik gibi yazin ve baharda cok daha guzeldir cunku onun da terasi bogazin kucaginda. Fatih Koprusunun tam altinda olan bir yaliyi restoran yapmislar. Herhalde yali sahipleri koprunun altinda oturmak istemediler. Acikcasi bende omur boyu koprunun tam altinda olan bir evde oturmak istemezdim. Restorana donusmesi cok daha akillica..

Esim et yedi ve etin pisimi ve tadi cok iyi dedi. Diger iki kisi fener baligi yediler, onlarda begendi. Ben ordek diye sayikliyordum kac gundur ama gittigim yerlerde yiyemezdim. Bu restoranin menusundeki ana yemeklerden biri idi.. Ince ince kesilmis degisik baharat ve sos ile suslenmis gelen ordegim gayet lezzetli ve yumusakti.

Sef garson bize sarabi secerken "baslangic olarak size balik corbamizi tavsiye ederim,bizim spesiyelimiz " dedi. Kendisini dinledik onden corba ictik. Kucuk kaselerde gelen corba hakikaten pek lezzetliydi. Cheese cake'i gorunce daha bastan tatlima karar vermistim. Degisik sunumu ile tadi da farkli idi. Alt hamuru kurabiyemsi ve ince idi. O kismi aslina uygun iyi yapilmis. Cheese kismi ise orijinal cheese cake tadi ile parfe tadi karisimi idi sanki.. Kotu degildi cunku hepsini bitirdim koca tabagin..



Lacivert'in terasinda,kiz arkadaslarimla soyle sicak gunesli bir bahar sabahinda, keyifli uzun bir kahvalti yapmak isterdim. Artik ne zaman bilinmez ama birgun gerceklesir umarim ..

14 Aralik 2008
Pazar Milano'ya donus...

Donus icin sabah erkenden havaalanina gitmek uzere o guzelim manzaraya son defa bakip evden ciktik.. Ne diyeyim gunesli 10 ila 15 derece arasinda degisen havayi birakip, Milano'da yagmurlu ve gri bir hava ile karsilastik..Nasil soguk, nasil ruzgar ve yagmur...Ama icimiz simsicak olmustu bu guzel gezi sayesinde.. Hali ile bu yagmur ve soguk hava tam tabiri ile bize viz geldi :)

Umarim yakin zamanda yeniden donmek nasip olur guzel Istanbul'a...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Canım Arkadaşım,
Yine keyifle okudum yazını soluk almadan.Kah merakla, kah yorum ve anlatımlarına kahkahalar atarak okudum.Senin ağzından güzel İstanbul'umuzu dinlerken( yani okurken )sanki sizinle birlikte geziyormuşuz tadına vardım.
Çektiğin fotoğraflar müthiş,gittiğiniz mekan ve restoranların sitelerine hemen ulaşmak çok keyifli.Hepimize İstanbul turu attırman çok zevkli .
Kapalıçarşı da özellikle dericide seninle birlikte olmak çok isterdim .Müthiş eğlenmişsiniz.Süper........