31 Ocak 2011 Pazartesi

11-12.12.2010 Ardesio Yoga Staji

evden dışarı bakınca gördüğüm
 Araya Noel girdi,öncesinde işler yoğundu, şimdi başlıyorum yazıma.Yılın son gününden bir gün önce!! Kimbilir kaç günde yazarım? Yoga yazılarımı yazmak uzun sürüyor ve belli bir ruh haline girmem lazım.Geçen yazımda da dediğim gibi keşke yoga stajı sonrası hemen zamanım olsa ve o iki günün sonundaki ruh halimle hemen yaşadıklarımı yazıya dökebilsem..
 

Staj yaptığım ev
Bu stajın amacı  'Natale' idi.Italyanca Noel demek ama esas sözlük anlamı doğan.Yani bu staj doğmak ve yenilenmek ve aslında dini olup çok başka anlamlar içeren  bu bayramın sembolleri üzerineydi.Soğuk havaya rağmen çok güzel geçti.
Cumartesi sabah dokuz gibi yola çıktık ve onbirde hocamızın dağdaki evine varmıştık.Biz gelen ilk beş kişiydik.Kalan beş kişi öğleden sonra geleceği için staj başlayamazdı.Aramızda bir süre muhabbet ettik.Bu stajda hocamız herkesin gruba bir kişisel hediye yapmasını rica etmişti.Herkes içinden geleni yapacaktı.Bu bir şarkı,bir yemek,bir obje kısacası herşey olabilirdi.Hocamızda bizlere bir hediye hazırlamış.Bunu biraz detaylı anlatacağım.Kendisi daha önce yazdığım gibi aynı zamanda veteriner ama buna ek olarak yıllardır yoga öğretiyor ve bach çiçekleri ile alternatif tedavi yapıyor ve son zamanlarda aura ve aura'yı harekete geçirmek veya düğümlerini çözmek üzerine çalışıyor.Hasta olan insanlara  da bu enerji açma diye tanımlayabileceğimiz şeyi uyguluyor.Mesela ölmek üzere olan bir kanser hastası var kendisine gelen.Aurası üzerinde yapılan uygulamalar ile ölümü daha başka bir ruh hali ile karşılayacak.Bunları okurken burun kıvıranınız olacaktır.Herkes inanmayabilir ama bu anlatıklarım kesinlikle medyumvari hareketler ile karıştırılmamalı.Yogayı bütünüyle benimseyip yapan biri beni anlayacaktır çünkü enerjiye inanır.'Aura nedir?' derseniz en kısa şekilde vücudu veya maddeyi çevreleyen enerji alanı olarak tanımlayabilirim.Bu link verdiğim yerde de kısa ve güzel anlatmış.Merak edenler zaten internetten araştırabilirler.Hocamızın bize hediyesi hepimizin aura'sını uyandırmak veya düğümlerini çözmekti. Herkese sıra ile onbeş dakika kadar bunu yaptı.Diğerlerinin Milano'dan gelmesini beklerken birkaçımızı çağırdı.Bende üçüncü veya dördüncüydüm.Sıramı beklerken şöminenin önünde oturdum ve nedense bayağı heyecanlandım.İçim pırpırdı.Ben çok dışa dönük ve rahat bir kişiliğe sahibim,neden bunları hissettim bilemiyorum.Neyse sıram gelince alt katta olan ve tesadüfen benim kalacağım odada,benim yatacağım yatağın üstünde yaptı.Gözlerimi kapadım ve kendimi bıraktım.Bildiğim sadece hocamın ellerini vücuduma değirmeden havada dolaştıracağı idi çünkü aura orada.O zaten bize rahatsız veya tıkalı olan yerlerde karıncalanma hissedeceksiniz dedi.Ben başlangıçta ellerimde hissettim ama bu normal çünkü enerjiyi  her zaman ben ellerimde hissederim .Onun dışında vücudumda hiçbir yerinde karıncalanma hissetmedim.O kadar rahattım ki.Yalnız gözkapaklarım deli gibi oynuyordu.Yani rem 'hızlı göz hareketi'  'rapid eye movement' konumunda idim.Bu her insanın rüya görürken girdiği konum.Bu arada aniden başımın üzerinde değil ayaklarım ve vücudumun başımdan uzak yerlerinde tepede dolaşan siyah elleri gördüm.O kadar şaşırdımki. 'Acaba gözüm aralık ve ondan mı görüyorum?'' diye sordum kendi kendime.Nitekim devamlı hareket halinde olan göz kapaklarımı açılmasın diye sıkıyordum neredeyse.Sonra kısacık bir süre yeşil ve turuncu renkleri gördüm.Ardından hep beyaz renk gördüm ve beynimin içinde inanılmaz bir serinlik ve ferahlık hissettim ve devamlı burnuma vanilya kokusu geldi.Sonrasında hocamla görüştüğümde ellerini kokladım vanilya kokulu krem sürmüş mü diye? Sürmemişti.Kendisi bana yüksek düzey bir algılama yaşadığımı ve ellerini gözüm kapalı iken görebilmemin ise psyhic mind kullanmış olmamdan dolayı olduğu söyledi.Psyche tanımı bizde can,ruh ve akıl olarak geçiyor. Bence daha hissel,ruhsal bir şekilde aklımı  kullanıp rasyonelliğin dışına çıktığımı söylemek istedi.Bence benliğimle bu aura çözülmesini veya hareketlenmesini yaşadım ve aura'mda düğümlerde olmadığı için daha üst bir seviyede algıladım. Elleri ondan görebildim ve beyaz renk gördüm ve serinlik duygusu hissettim.Bu staj sonu aura'ma ne olduğu ve ne gibi gelişmeler yaşadığım kelimelere dökülmez zaten.Olaylara bakış açımı veya günlük hayatta davranışlarımı gördükçe bunu anlarım zaten.Yaklaşık 10 senedir yoga yapıyorum ve ben ne kadar değiştiğimi görüyorum.Bu staj sonrası da önümüzdeki aylarda göreceğim farkı.
Sonunda diğerleri geldi ve biraz atıştırdık ve saat üç gibi stajın başladığını söyledi hocamız.Hep staja girmeden ' herşeyi bir kenara bırakın ve kendinizi bu staja verin' diye söyler ve başlatır..İlk başta dediğim gibi staj yeniden doğuşu temsil ediyordu.Yani mücadeleci olmak ve kendi kendinin hakimi olmak yani benzetirsek 'savaşcı kral' olmak gibi.Evin arkasından hemen koruya doğru yürümeye başladık.




Hocamız  bize yürürken sessiz olup içimize dönmemizi ve başka hayatlarımızdan gelen ve şu anki hayatımızda yaşadıklarımızla bütünleşen ve benliğimizdeki saklı hayvanı ortaya çıkarmamızı söyledi.Doğayı hissederek ve koklayarak yürüyün dedi.Ellerinizi bir pençeymiş gibi açın ve algılayın dedi.'Hemen sevdiğiniz bir hayvanı düşünüp beyninize empoze etmeyin,doğal gelsin' dedi.Öyle yoğun düşünüp tırmanırken hemen flaş bana kaplan geldi ama sonra geyik yavrusu yüze çıktı.Bambi yani.Demek şu anki ruh halim bu.Önce dedim herhalde koruluk da yürüyorum diye geldi bu hayvan aklıma ama kesinlikle doğal olarak çıktı.Nitekim kartal veya panter gibi hayvanları ortaya çıkaranlar da oldu.Şimdi yazıyı yazarken internette araştırma yaptım.Geyik mitolojide tanrılar için hep kutsal olmuş ve iyileştirici güçleri olduğuna,ruhun ve vücudun koruyucusu olduğuna inanılmış.'Bende yararlı şeyler yapan bir kişi olayım yeter fazla düşünmüyorum bu hayvan niye aklıma geldi'diye.Eğer bu yeniden doğuş ve yenilenme ise belki de yavru geyik olarak onun gibi ürkek yavaşca yeni şeylere adım atacağım.Bu şekilde de yorumlayabilirim.İngilizce öğretmek istemem ve onun için sertifika almam veya gelecekte yoga öğretmenliği sertifikası alma planlarım gibi.Neyse meşhur kayamıza vardık.

Daha önceki stajlarda hep bu kayaya tırmandık.Zorlanan oluyor veya kolay tırmanan oluyor.Herkes o anki ruh haline uyumlu bir performans gösteriyor.Hocamız hep 'kaya ile bütün olun ve öyle tırmanın,taşı hissedin' der.Bu sefer ben biraz daha zorlandım.Sanırım şu yavaştan ögretmeye başlama ve öğretmenlik yolunda ilk adımlar beni biraz ürkütüyor.Ondan kayaya tırmanmak gözümde büyüdü ama başardım.
Kayanın tepesinde biraz muhabbet ettik ve oyalandık sonra düz bir yere indik ve arkadaşlarımızdan birinin hediyesi olan Parvati'ye selamı yaptık.Bu selam mudralar(ellerin sembolik hareketleri) ve çeşitli asanalardan(pozisyon veya duruşlar) oluşuyor.Ama arkadaşımız bize önderlik etti ve anlattı.Onun armağanı buydu.Ben Hinduizm hakkında çok az şey biliyorum.Parvati Şiva'nın eşi oluyor.Bu sıra hareketler güçlü ve yumuşak olmanın yanısıra mücadeleci ve merhametli olan kadınsı yanları keşfetmeye yarıyor.Fiziksel açıdan tüm iskeleti esnetiyor,kolları güçlendiriyor,sindirimi ve nefes alma becerilerini iyileştiririyor veya düzeltiyor.Bu selamın ardından yine sessizce ve bilinçle aklımıza gelen hayvanı düşünüp doğa ve sesleri ile bütünleşerek aşağı eve indik.
doğada bulduğumuz tahta parçası.aynı kuyruklu yıldıza benzettik


Hemen evin en alt katındaki odaya konsantrasyonumuzu bozmadan girdik.Hocamız orayı yeniden bizim için düzenlemiş.Yere yeşil halıflex sermiş.Üç duvar mavi boyalı ama ortasında büyüyüp gelişen bir ağaç resmi  var.Bir arkadaşı bu yaz ç,zmiş ve boyamış.Nefis olmuş.Tam ağacın ortasına tavandan ışık tutulmuş.Muhteşem bir etki yaratıyor.Hemen yere çöktük.Bize kağıt kalem verdi.'Yeniden doğmadan ölü veya diri biriyle yarım kalan bir konunuzu kapamak için söylemek istediklerinizi bir mektup olarak yazın'dedi. Italyanca harf ve mektup lettera demek.Ben başta sadece o kişinin baş harfini yazın anladım.Harfi kağıda kocaman yazdım ve bekledim.Baktım millet harıl harıl yazıyor, o zaman anladım hocanın mektubu kast ettiğini.Bende o zaman hiç duraksamadan isminin baş harfini yazdığım babama mektup yazdım. Mektuplar bitince bunları saklayın dedi. Biraz dinlenip 2009 yılı stajında  yaptığımız Kundalini'yi uyandırma meditasyonunu yaptık.Geçen staja göre benim için hem daha keyifli hem daha bilinçli oldu.Yine onbeşer dakikalık dört evreden oluşuyor. İlk onbeş dakika çalan ritmik müzikle tüm vücudunu titretiyor ve sallıyorsun.Yavaş yavaş başlayan bu titreme veya vibrasyon,konsantre olup kendini müziğe bırakırsan kendiliğinde dalga dalga vücuduna yayılıyor. Önce diz kapaklarını ve bacaklarını oynatıyorsun,sonra titreme ellerine, kollarına ve başına yayılıyor.Bunun sonunda müzik aniden duruyor ve daha hafif bir müzik eşliğinde dans etmeye başlıyorsun.Bu arada geçen seferki yazıyı okumayanlar bilmez gözlerimizin bağlı olduğunu hatırlatayım.Birbirimizi görmüyoruz,bizi sadece hocamız izliyor.Bu şekilde herkes çok daha rahat olabiliyor.Bir battaniye üstünde kalıyoruz ve böylece sınırımızı biliyoruz.Kendimizi kaybedip başka arkadaşın üzerine doğru yürürsek hocamız bizi hafifçe dokunup uyarıyor.Geçen seneye kıyasla dansta daha rahat oluğumu ve dans ediş şeklim ve ifademin değiştiğini hissettim.Bu ikinci onbeş dakika sonunda müzik bitiyor ve aniden yere çökülüyor.Sonraki onbeş dakikada ise hiç kıpırdamadan başka müzikle yoğun sessizlik ve meditasyon yaşanıyor.Bu evrede bana hep ağlamak geliyor.Gözyaşlarım bandımın altından şıpır şıpır akıyor.Bunlar  rahatlama ve duygusal yoğunluk gözyaşları.Geçen seferde ağlamıştım.Bu sefer aklıma gelen görüntüyü unutmamak için yazmak istiyorum.Açık denizde kendimi ve eşimi yelkenli teknede gördüm.Tekne kendimizindi ve ikimizinde 50ler hatta 60 lı yaşlardaki halimizdi.Benim elimde kahve vardı.Eşim dümende idi.Kızım ve oğlum büyümüşler genç kız ve delikanlı olmuşlardı.Yelken ve halat ayarlarında babalarına yardım ediyorlardı.Harika bir görüntü idi.Umarım hayaller gerçek olur ve bunları ileride yaşayabiliriz.Bu güzel ve anlamlı anlardan sonra son onbeş dakika yere uzandık ve müziksiz kendimizi bırakıp son meditasyonu yaptık.
Akşam yemeğimiz keyifli geçti.Bu yorucu ve yoğun ögleden sonranın ardından iştahımız açılmıştı.Bir başka hediye nefis fasulye,soğan  ve küçük makarnalı çorba idi.Harika olmuştu.O fasulyeler erimiş ve içinde makarna parçaları ve parmesan ile çok yakışmıştı.Tabii salata,peynir,çeşitli salamlar ve yine başka bir arkadaşın hediyesi ev yapımı kabaklı focaccia yendi.Daha sonra salondaki şöminenin etrafında diğer arkadaşlar hediyelerini verdiler.Biri Nelson Mandela tarafından yazılan Meditasyon adlı şiiri bize okudu ve hepimize el yazısı ile yazdığı bir kopyayı verdi.Türkçesini bulamadım ingilizcesini koyuyorum.Gerçekten çok anlamlı bir şiir.Bayıldık hepimiz.
Our deepest fear is not that we are inadequate. 
Our deepest fear is that we are powerful beyond measure. 
It is our light, not our darkness that most frightens us. 
We ask ourselves, Who am I to be brilliant, gorgeous, talented, fabulous? 
Actually, who are you not to be? 
You are a child of God. 
Your playing small does not serve the world. 
There is nothing enlightened about shrinking so that other people won't feel insecure around you.
We are all meant to shine, as children do.
We were born to make manifest the glory of God that is within us. 
It's not just in some of us; it's in everyone. 
And as we let our own light shine, we unconsciously give other people permission to do the same. 
As we are liberated from our own fear, our presence automatically liberates others.

Başka biri Bob Dylan'ın Blowing In the Wind parçasının sözlerini basmış,bize okudu ve hediye etti.Sesi çok güzel olan bir arkadaşımız bize Celine Dion'un  meşhur Italyan tenor Boccelli ile söylediği    The Prayer adlı şarkıyı seslendirdi.Youtube'dan bir versiyon koydum,hem sözleri de var.Sesi muhteşem,o an hep beraber şömine karşısında o yoğunlukta dinlerken tuhaf olduk.Başka bir arkadaş bahçesinden kopardığı biberiye otundan hepimize verdi.Ayrıca bu otu ve faydalarını anlatan bir yazı da hediye etti.Ve herkesin kağıdında İncil'den bir ayet vardı.Çorbayı yapan arkadaş bize ayrıca kartlar hazırlamış hediye olarak.Herkes rastgele çekti.İnanılmaz şekilde herkesin çektiği kart kendine uydu.Ben Grano yani buğday kartını şeçtim.Kartta buğdayın hayatın tohumu olduğu,beslenme,bolluk,bereketi temsil ettiğini yazıyordu! Doğanın armağanı olup, doğal mutluluk ve yaşamı destekleyen bir yiyecek olduğunu ve evrenin arzularımızı beslemek için bizeverdiğini  ,kendi ihtiyaçlarını karşılama hakkını ve kendi refahını paylaşma lütfu ile besleme ve beslenme kapasitesini gösteriyordu.Bana çooooooook anlamlı geldi kendim için çünkü ben iyimserliğimi,neşe ve pozitif enerjimi hep başkaları ile paylaştım. 
Saat gece onbir olunca dışarı bahçeye çıktık.Hava bayağı soğuktu ama ay olduğu için parlak bir geceydi.Daire şeklinde oturduk ve 'tamburo' denen dümbeleği andıran küçük davul eşliğinde ilk defa şamanik meditasyon yaptık.Ortada ateş yakıldı.Buna değişik kokuları içeren yağları attık. Sonra davulu hocamız çaldı ve bize kızılderililer gibi sesler çıkartıp kendimizi bırakmamızı söyledi. Çoğumuza garip geldi hatta iki arkadaş bir ara gülme krizine bile tutuldular.Bunlar çok normal şeyler.Hocamız bize herşeyi abartıya kaçmadan tattırıyor.Fazla açıklama yapmıyor ve doğal olarak tecrübe yaşamamızı istiyor.Bana bu meditasyon pek garip gelmedi ama çok da havaya girmedim.Yani gerçek şaman davulu kullansa ve iyi çalsa ve biz sessiz kalsaydık belki daha etkilenirdim.Orta Asya Türkleri yani atalarımız da müslümanlığa geçmeden önce şamanizm'e bağlıydılar.Ben doğal bir şekilde davulun ritmine kendimi bıraktım ve gırtlağımdan çıkan sesleri de serbest bırakmaya çalıştım.İnternette şöyle bir yazı gördüm davulun sesi hakkında.'Müzik terapi ile ilgilenenler, davulun yarattığı resonansın şifa özellikleri olduğunu iddia ediyorlar. Güçlü davulların arasında kaldığımızda, davulların sesi vücudumuzda resonans yaratır. Davulun vuruşları, vücudumuzun her hücresine kadar etki eder ve bilinç durumumuzu değiştirir'  Hepimize ayrı bir etki yapmıştır bu meditasyon.Sonrasında herkes hislerini paylaştı ve eve döndük. Tabii  'komşular gecenin bu saatinde kim bu manyaklar demiştir' yorumunu da yaptık.Komşular yoktu zaten dermişim:))
Kimseyle konuşmadan erkenden yatıverdim ama yatağın üzerine serdiğim uyku tulumunu soğuktan fazla açmadığım için rahatsız uyudum.
Sabah erken uyandık.Bir peksimet ve kahvenin ardından dışarı çıktık ve dinamik solunum hareketleri sonrası biraz tantra yoga hareketlerinin ardından şirşasana  duruşunu yaptık.Sonra küçük çaydanlıklarımıza ılık su ve tuz koyup burnumuzu temizledik ve yıkadık. Bunu daha önceki yazılarımda anlatmıştım.Başını doksan derece iyice yana eğip önce sağ sonra sol burun kanalına su veriyorsun zaten burnun ortası açık olduğu için, su diğer taraftan çıkıyor.Önemli olan kendini kasmamak ve suyu akıtmak. Sonrasında boşluğa doğru burnunu hızlıca sümkürüyorsun .Ben çok alıştım bazen evde de yapıyorum.Ama dağda boşluğa doğru rahatça yapmanın keyfi başka. Bu uygulama kişiyi nezle,sinuzit ve boğaz,burun rahatsızlıklarından koruyor ve burun kanallarındaki kir ve mukusu temizliyor.Acayip ferahlıyor ve daha da iyi koku alıyorsunuz. Kahvaltımızı bu temizliğin sonunda yaptık ondan kalkar kalkmaz az yemiştik.Yalnız kahvaltı öncesi hocam bir arkadaşıma yeniden aura düğümünü çözmek ve enerjisini ortaya çıkarmak için müdahale yaptı çünkü o arkadaş kendini bayağı kötü hissediyordu.Beni çağırdı. 'Gel,seyret ve öğren' dedi.Bu beni çok gururlandırdı.Demek ki beni bu konuda hazır görüyor. İlgiyle seyrettim.Henüz uygulamadım ama görmüş oldum.Bu stajın önemli bir aşaması idi benim için.Ben de büyüyorum demekki. Neyse kekler,biskuviler,ekmek ve marmelatlarla güzelce kahvaltı ettik.Kahvaltı boyunca hocamız Noel üzerine aldığı notları bize okudu.Bu dönemin sembolleri üzerine konuştu.Maalesef not alamadım ondan pek detaylı anlatamıyorum.Dini bayram olarak yıllar içinde değişmişte olsa ilk baştaki hali ve ifade ettiği şeyler,numaralar ve sembolleri evrenle çok içiçe.Noel yeniden doğmayı ve kendinle barışı ifade ediyor.
Bu konuşma sonrası tekrar yürüyüşe çıktık ve tabii yine sessiz ve pençeler açık içimizdeki hayvanı düşünerek yürüdük.


 Geldiğimiz düzlükte çeşitli asanaları yaptık. En sonra şirşasana ile bitirdik yine. Ben çok fotoğraf çektim.Bazılarını bu yazı da yayınlıyorum zaten.Çok portre ve kişi de çektim çünkü benim hediyem ise herkese bu stajdaki manzara ve kendi fotoğraflarından oluşan bir kolaj.Sonra kayaya gittik.

  Dün geç gelen iki kişi tırmanmamıştı.Onlar tırmandı.Harika bir güneş vardı.Kayanın arkasındaki düzlüğe battaniyelerin üstüne yattık ve güneş bizim yüzümüzü o ılık ışığı ile okşarken hocamız bize gevşeme yaptırdı.Amacı kendi enerjimiz ve ışığımızı dünyaya vermekti.Çok rahatladım ve hep turuncu ışık vardı beynimde ve bedenimden yine bir an ayrıldığımı ve hafiflediğimi hissettim.Daha sonra eve döndük güzel bir öğlen yemeğinin ardından biraz dinlendik ve sonra evin tavanarası katına çıktık. Orada kocaman bir mumun etrafında( güneşi , ışığı ve enerjiyi temsil eden) son asanaları yaptık ve tekrar gevşeme yaptık. Sonunda her zamanki gibi herkes 'birbuçuk günde neler hissetti,neler algıladı veya öğrendi,neler içinde değişti' anlattı ve paylaştı. Ardından aşağı inip dün yazdığımız mektupları  şöminede yaktık ve herkes meselesini  arkada  bıraktı.
Bu güzel stajda yaşanan ve hissedilenleri kelimeler anlatmaya yetmiyor her zamanki gibi.Biraz olsun paylaşabildiysem ne mutlu bana.Yoga artık hayatımın önemli bir parçası.Bu bir gerçek..Bakalım ileriki yıllar bana ne gösterecek??

Hiç yorum yok: