24 Şubat 2010 Çarşamba

Toplantı ardından keyifli bir aperatif

Dün akşam Italyan-Türk dostluk derneğinin toplantısı vardı. Dernek yemeğimizi yazmıştım. Ben 15 senedir üyeyim ve üç senedir yönetim kurulundayım. Maalesef dernek ile ilgilenen çok az ve geçmişe göre yemeklere gelen üye sayısı da azaldı. Sağlam birkaç üye ve arkadaşları dışında kimse katılmıyor aktivitelere. Böyle önemli bir anlama sahip derneğin kapanması çok yazık. Yeni yönetim kurulu seçilecek, bakalım katılım nasıl olacak? Üç sene evvel yönetimde çalışmak isteyen gönüllü üye bile bulamadık. Nitekim ben babamın eski dostu olan ve beni bu derneğe tanıştıran kişiyi kıramamış ve aday olmuştum.

Neyse toplantı sonrası uzun zamandır görmediğim arkadaşım ile birşeyler içtik. Istanbul doğumlu Italyan olan kız arkadaşımı bu dernek sayesinde tanımıştım. Her ne kadar sadece toplantılarda ve dernek yemeklerinde görüşsekte hep aramızda özel bir bağ oldu. Bu akşam ne yapıp edip,toplantı sonrası biraz laklak edelim dedik.

Çok nadir ve uzun aralar ile bir araya gelmemize rağmen laf lafı açıyor ve hiç susmuyoruz. Bu da aramızdaki dostluğun gerçekliğini ve özelliğini kanıtlıyor...

Ben Milano dışında yaşayan nadir üyelerden biriyim. Tabii toplantı şehir merkezinde, üyelerden birinin ofisinde oldu. Sonra yürüyerek aperatif alacağımız yere gittik. Ah şehirde yaşamanın güzelliği bu işte. Aperatif almak İtalyanların bayıldığı şey, benimde tabii. Yemek öncesi bir kadeh şarap veya şampanya ya da martini,campari tarzı içkiler ile yapılan bir kokteyl içip yanında küçük kanepeler,pizzacıklar,zeytin yemek. Arkadaşım beni Pane&Salame
adında bir küçük lokantaya götürdü. Bayıldım ufacık ve çok sıcak bir mekan ve sadece Piacenza şehri ve civarının yemekleri yapılıyor. Bende Piacenza yemeklerine,peynirlerine, salam,coppa gibi soğuk etlerine bayılırım.

Güya aperatif olacaktı ama yemek yedik valla. Ortaya bir tabak salam,coppa ve pancetta geldi. Pancetta bacon gibi ama çiğ yenir ve daha güzeldir. Italyan salamlarını her biri güzel ama Piacenza'nın ki bir başkadır ve tabii coppa. Ben coppaya bayılırım ve sadece Piacenza yöresinkini yerim. Domuzun boynundaki etlerden yapılır. Resmini buldum koydum :)
Bir tabakta peynir çeşitleri geldi ve yanında zencefilli kayısı marmelatı ve incir marmelatı vardı.Italyanlar peynir ile arada böyle özel marmelatları yerler ama kahvaltıda çok nadir peynir ve marmelat birleşir. Bunlara ek köy ekmeği tarzı bir ekmek ve benim taptığım gnocco fritto geldi. Ben gnocco fritto'yu içi boş puf böreği ile içi boş pişi arası birşey olarak tanımlıyorum. Ne pişi ne puf böreği ama muhteşem. Ilık ılık onları elime alıp ısırınca yavaşça içeri göçerlerken, o süper hamur kokusu burnuma geliyordu ve hemen bir salam veya coppa parçası ağzıma atıyordum. Tabii ekmek,reçel ve peynir birleşimleri bir yandan ve yanında o yörenin kendinden doğal hareketli kırmızı şarabı.

Şarabı seramik kaseler içinde içip şarabın kırmızı renginin bıraktığı izi görüyorsun. Bu da Piacenza adeti o bölgede çok lokantaya gittim ve en tipiklerinde şarabı bu şekilde ikram ederler.
Gecemizi bir kadeh passito ile noktadık. Tatlı bir şaraptır ben çok sevmem ama tatlı almadığımız için likör niyetine içtik çünkü garson kız çok tatlı idi ve işini çok iyi biliyordu,onu kıramadık.

Keyifli bir mekan,keyifli bir sohbet. İki dili de iyi konuşan iki kadın biraraya gelince cümleler Türkçe başlayıp Italyanca bitiyor ya da Italyanca devam ederken ara ara Türkçe deyimler veya kelimeler ile bölünüyordu. Eee olacak o kadar bazen bazı şeyler bir dilde daha güzel ifade ediliyor. Birkaç dil bilen değişik kültürleri tatmış kişiler arasında bu hep olur.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Birkaç resim,birkaç haber

Kızım resim yapıp duruyor mutfağın sürgülü kapısı doldu onun resimleri ile. Bana al bak bloga koy değip veriyor. Biriktirmişim yine. Artık kırk yaşına geldiğinde girer çizimlerine bakar annesinin blogundan. En azından buraya koyunca attığım için kendimi şuçlu hissetmiyorum. Yani insan çocuklarına ait herşeyi saklamak istiyor sanki onların büyümesini durdurmak,ya da bebek hallerini hep yaşatmak ister gibi ama herşeyi saklamak zor. Birkaç güzel Anne Geddes kıyafetini saklamadım desem yalan olur,annem benim beşiğin süsleri ve örtüsünu saklamıştı ve ben aynen kızıma kullandım bunları ve bende saklıyorum. Oğlumun kıyafetlerinden birşey saklamadım ve resimleri de burada yayınlanmadı. O küçükken blog yoktu.

İlk resimde ona göre evimizi ve sonrakinde odasını çizmiş. Arkadan koca yağmur damlaları ile bir resim ve sonra çiçeklerle ben ve kendisini çizmiş. Kıyamam ben ona. Bu Pazar o kadar soğuk ve yağmur sonrası çok güzel bir hava vardı. Ona söz vermiştim ve bisikletle çıktık. 5 yaşını doldurmadan öğrenmişti zaten ve öğrendikten sonra ben ilk defa çıktım onla. Pek rahat oldu tabii gezmek. Yaşadığımız yerin her tarafını bir dolaştık. Sonra hemen dibimizdeki tarlaların oraya gittik. Ara yollarda çamur vardı ama bayağı dolaştık. Güneş sıcacık yüzümüzü ısıtıyordu ama rüzgar vardı. Cumartesi demiştim çıkarız diye devamlı sordu Pazar öğleden sonra gelene kadar. ' kaç saat var bisikletle çıkmamıza??' Ne kadar sevindi yavrum..

Şu bahar bir gelse artık. Hep yağmur ve soğuk var. Bıktık valla. Dün bahçede biraz balkon bitkilerimi budadım. Şubat ayı budama ayıdır bitkiler tomurcuklanmadan..Kuşlar ötüp duruyor ama soğuğa rağmen. Geçen hafta San Remo müzik festivali vardı hep takip ettim. Bu sene yazmadım bloga. Zaman olmadı. 2.Dünya Savaşı sonrası sürgün edilen Italya kralının torunu birkaç sene evvel döndü buraya,af çıktı. Bu prens her yerde. Ünlülerin dans ettiği ve yarıştığı bir reality programında geçen sene birinci oldu.Hadi onu anladık,iyi de dans etti ama bu sene San Remo şarkı yarışmasına katıldı. İtalya aşkım diye kendi yazdığı bir şarkı ile ve ilk üçe girdi. Cumartesi akşamı delirdim. Halk oyluyor çünkü. Inanılmaz şarkılar vardı onlar elendi bununki kaldı. Eşime bu ükeyi terk ediyorum valla kazanırsa dedim. İkinci oldu. Birazda bu olay beni frenledi yazma konusunda. Acaba oyları satın mı aldı bu prens dedim,dedi herkes.. Skandal oldu orkestra filan notaları yere fırlattı ve seyirciler ıslık üzerine ıslık çaldılar.

Bir parti resim daha koyup bitireyim yazımı. Çocuklar dört gözle anneanneyi bekliyorlar.. Bu sene bahar daha da güzel olacak çünkü anneanne gelecek. Hoş gelmesi Mayıs ayını bulacak ama.
Bu arada yazmadım ama elmalı kurabiye yapmayı denedim.Tadı çok güzel oldu ama hamur açarken hep parçalandı. Un ekledim değişmedi acaba çok mu sıvı yağ koydum?? Okuyan olursa cevap yazsın tanıdık tanımadık dermişim. Türkiye'den beyaz peynir geldi ve taptığım şey poğaça yapmak istiyorum. Yine hamur parçalanır diye korkuyorum. Hoş aynı tarif ama yoğurt var içinde. Güzel olursa ilk ingilizce yazımı yazarım bloga artık.

17 Şubat 2010 Çarşamba

16.02.2010 Vasco Rossi konseri

İtalyanların rock devi Vasco Rossi uzun aradan son ilk defa kapalı salon konserleri düzenliyor. Milano San Siro stadyumu gibi yetmişbeş bin kişilik alanı arka arkaya birkaç sene doldurmuştu.İndoor Europe konserleri hem Avrupa'nın belirli şehirlerinde hem İtalya'nın bazı şehirlerinde yapılıyor.Milano'da sekiz ayrı tarihte konseri var ve biz dün akşamkine gittik. Biletleri yedi ay önce almıştık.Zaten tüm tarihlere biletler anında tükenmişti.

Dün akşam biraz sinirli idik. Yedi ayda çok şey değişebiliyor. Eşim şu aralar işinde çok yoğun ve sinirli. Evde saat altıbuçukta buluştuk. Zar zor toplantıları bırakıp gelebilmiş. Oğlumuzu evde uyurken bulmuş ve yine az ders çalıştığını görmüş. Ben eve geldiğimde sinirli bir hava vardı. Neyse hayıflana hayıflana çıktık. Eşim 'ne işimiz var bu konserde,kırk yaşındayız iş,çocuklar bir sürü sorumluluklarımız var' dedi. 'Ne o öyle yirmilikler gibi yedi ay önceden bilet alıp konserlere gidiyoruz ' dedi.Bende çook sakin ona' bu aralar sinirlerin bozuk oğlanın okul veya senin iş problemlerin olmasa bu lafları etmezdin,unut herşeyi ve gecenin tadını çıkar 'dedim. Ben yapı olarak daha pozitif ve herşeyi yapmaya istekliyim. Büyüdüm,olgunlaştım ama kalbim hala genç kız gibi. Yaşım daha ilerledikçede böyle kalacağıma inanıyorum.İyiki ben böyleyim ve tabii iyiki eşimde arada hayıflansa da bana uyuyor:) İki kız arkadaşımızı evlerinden alıp yağmurlu ve sıkıcı Milano havasında kendimizi yollara attık. Dün gece San Siro stadyumunda Milan-Manchester United şampiyonlar ligi maçı vardı. Düşünün artık trafiği. Saat sekizde konserin yapıldığı salon Forum Assago'ya ulaştık. Zaten yüzlerce insan daha içeri girecekti ve yürüyorlardı. Hemen birer bira ve hot dog patlattık sonra parter'e girdik. Uzun zamandır ayakta konser seyretmemiştim,özlemişim.

O kadar güzel bir konserdi ki.. Muhteşem bir müzik ziyafeti çektiler. Ses sistemi mükemmeldi,çok iyi duyuyorduk,müzik kalbimin içinde çalıyordu ve ayaklarımızı titretiyordu. Son zamanlarda hep Milano stadyum konserlerine gittim ve etrafta oturanlar şikayet ettiği için sesi azaltıyorlardı ve ne de olsa açık hava ses dağılıyordu. Kapalı mekan konserlerinin verdiği çoşkuyu unutmuşum. Yerde ayakta olduğumuz için Vasco ve diğer müzisyenleri yakından görebildik. Ara ara yüz ifadelerini veya piyano,gitar,bateri çalışlarını detaylı görmek için dev ekrana baktık.
İki saatı geçen bir sürede hem eski hem yeni şarkılarını söyledi. Ben kendisini onaltı yıl evvel İtalya'ya ilk geldiğim yıllar Bergamo stadyumunda seyretmiştim ama bu sefer çok daha keyif aldım. Öncelikle 16 senedir yaptığı tüm şarkıları biliyorum ayrıca yıllar içinde eski şarkılarını da tanıdım ve tabii İtalyancam artık çok iyi ve o güzel sözlerini de anlıyorum. Üstte ismine verdiğim linke bakarsanız,otuz yıllık bir müzik hayatı var ve şarkılarının sözlerini kendi yazıyor ve o besteliyor. Komple bir sanatçı.

Enteresan olan bizim gibi kırk yaş,biraz üstü ve altının döneminin sanatçısı olmasına rağmen yirmi yaşındakilerde çok seviyor ve eski-yeni şarkıları ile onlara da hitap ediyor. Salon değişik yaş grubundan kişiler ile doluydu. Bir şarkı başladığında zaten seyirci söylüyordu çoğu zaman. İlk albumünden bir şarkı ile başladı ve o an kalabalığın çoşkusu ile boğazım düğümlendi. Çok duygulandım. Unutmak istemedim ve biraz videoya çektim. Zaten konser boyu ara ara ağlamak geldi içime.

Onunla çalan müzisyenlerde çok başarılı idi. Bas ve akustik ve klasik gitaristleri,bateristi,piyanisti,saksofoncusu.. Hepsi ayrı ayrı solo sov yaptılar.Genel anlamda çok daha hard rock bir konserdi. Guns and Roses Modena konserimden beri bu kadar dağıtmamıştım. Tüm solo performansları videoya çekmek isterdim ama zaten elimle yalandan gitar çalıp,dans etmekten zar zor video çektim. Konseri doyasıya yaşamak önemli idi. Çektiğim birkaç video o havayı hissettirmek ve baktığımda tekrar hatırlamak içindi. İşte gitarist Stef Burns'den bir solo.


Çok şarkı söyledi; dedim ya yukarıda, eski yeni karışık. Son zaman şarkılarından en sevdiklerimden Un Senso da dağıldım birazını çektim çünkü ellerim boş olsun ve bende diğerleri gibi ellerimi sallaya sallaya, bağıra bağıra ona eşlik edeyim istedim. Bu şarkının anlamı çok basit ama o kadar da derin. Bu geceye bir anlam vermek istiyorum,anlamı olmasa bile. Bu hayata bir anlam vermek istiyorum,anlamı olmasa bile.Bu ilişkiye bir anlam vermek istiyorum,anlamı olmasa bile. Bu arzuya bir anlam vermek istiyorum,anlamı olmasa bile.Ne düşünüyorum biliyor musun? Yarın geliyor bak ne güzel bir rüzgar,zaman hic yetmiyor gibi sözleri....

Müzisyenlerin solo şovları ile daldan dala atladı. 16 sene önce gördüğüm konserine göre çok daha fazla seyirci ile konuştu,felsefe yaptı.Yıllar onu olgunlaştırmış. Sona doğru bir ara verdi. Geri döndüğünde arka arkaya daha yavaş şarkılarını klasik gitar çalarak söyledi. Kısa kısa hepsinden biraz dinletti. Sona en büyük hitlerinden Vita Spericolata şarkısını saklamış. Bu şarkı ile 1983 yılında San Remo müzik festivaline katılıp sondan ikinci olmuştu Vasco ve perfomansı sonunda sahneyi elinde mikrofon ile terk etmiş ve playback olarak şarkıyı bitirmişler. Ardından bu şarkı en önemli İtalyan klasiklerinden biri olmuş. Bende bayılıyorum nitekim dayanamayıp çektim. Genelde biz söyledik o söylemedi.


Ve kapanışta yine en önemli hitlerinden, yine bir İtalyan klasiği olmuş 1979 yılındaki ikinci albumünden Alba Chiara şarkısını söyledi. Dayanamadım azıcık çektim ve memory card o an doldu...

Çoşku ile dinledik ve söyledik. Tshirtünü çıkartıp kalabalığa fırlattı ve Ciao Milano diyerek sahneyi terk etti. Herkes deli gibi el sallıyor ve öpücük yolluyordu. Hatta konser sırasında tshirtlerini çıkartan kızlar oldu,sütyenle sevgililerinin omuzlarında dans ettiler ve dev ekran gösterdi. Bir ara kalabalıktan bir kız çok hoş ve seksi bir tanga iç çamaşırını da sahneye fırlattı.Vasco gidince kalan müzisyenler son müzik ziyafetini çektiler. Resimde iki gitaristi görüyorsunuz. En son sahneye bol bol pena fırlattılar. Konser yazılarımın etiketi adrealin yükselten konserler valla bu konser inanılmaz yükseltti. Çıktığımızda soğuk hava, yağan yağmur vız geldi. Konuşa konuşa, şarkı söyleye söyleye uzakta park edili arabamıza uçarcasına yürüdük.
Eşimin siniri kaybolmuş,gitmişti,dedim ona' bak gördün mü? yirmi yaş, kırk yaş bu şeylerin yaşı olmaz. arada hayatın sorumluluklarından biraz uzaklaşıp böyle keyifli aktiviteleri kaçırmamak lazım'...




15 Şubat 2010 Pazartesi

La Scala Donkişot Balesi Gala Gecesi 13.02.2010

MFÖ'nün dediği gibi bende 'nerden başlasam?, nasıl anlatsam?' demek istiyorum. Cumartesi akşamı Milano şehrinin dünyaca meşhur La Scala Opera Binası'nda Donkişot balesinin gala gecesine gittim. Cuma günü işte maillerime bakarken tak bir mail düştü. Az gördüğüm ama çok sevdiğim bir arkadaşım 'bu Cumartesi Scala'ya biletim var,gelir misin?' diye yazmış.Kendisi Italya'daki büyük yavınevlerinden biri olan Rizzoli'de çalışıyor ve arada kura ile çalışanlara uygun fiyatlı tiyatro,bale biletleri çıkıyor.Tabii Scala için bilet nadir denk geliyor.Hemen peki dedim haliyle.

Milanolular opera binalarına kısaca Scala derler ve pek gurur duyarlar. Gurur duyulmayacak gibi değil zaten. Scala'ya bilet zor bulunur. Çok önceden davranmak lazımdır. Son zamanlarda internet siteleri pek gelişmiş,ben uzak kalmışım. Hemen inceledim ve anladımki ileride daha sık gidebileceğim. Scala bir sene kapalı kaldı ve restore edildi. Yıllar önce Milano'ya ilk geldiğim yıllarda annem ve kayınvalideme jest yapıp Noel hediyesi olarak Verdi'nin bir operasına loca bileti almıştım. Saatlerce kuyrukta beklediğimi hatırlıyorum. Hızımı alamayıp yine o zamanlar kayınpeder ve kayınvalideme bu sefer galeriden yani türkçe deyimi ile balkonlardan, Giselle balesine bilet almıştım. Ama kayınpederim ağır rahatsızlanınca ben ve eşim gittik. İşte o zaman nasip oldu bu güzel yerde bir gösteri seyretmek.Ondan sonra bir daha gidemedim. Bilet bulmak çok zor oluyor. Zaten sezon aboneleri veya özel şirketlere verilen davetiyeler çoğu güzel yeri bitiriyor. Ayrıca pahalı.Mesela önemli bale ve opera gösterileri için platea yani parter veya aşağı salon 140-150 euro arası,localar 140-80 euro arası,galeri balkonlar ise 60-20 euro arası.Neyse Scala hakkındaki ilk yazım diye biraz detay vereyim dedim. Zaten tarihi ve kendi sitesini yazımda link verdim.

Gelelim Cumartesi akşamına. Scala'da olan bir gösteri başladığı an kapılar kapanır. Geç kalırsanız binanın içine girseniz bile oturma yerlerinin arkasında olan galeride sizi bekletirler. İlk bölüm tamamlandıktan sonra yerinize oturabilirsiniz. Yani müziği dinler ama birşey göremez,öyle ayakta dikilirsiniz. Arkadaşımı saat yedide alacakken yediyi çeyrek geçe aldım ve gösterinin başlamasına kırkbeş dakika vardı! Şehirdışında oturuyoruz ve malum Milano Cumartesi akşam trafiği vardı. Allahtan banliyöde oturmamıza rağmen Milano merkeze yakınız. Arabayı nasıl kullandım bilmiyorum. En uygun metro durağı önünde yer bulduk, hemen park ettim ve tam sekize beş kala Duomo meydanına varmıştık.Stilo topuklar ve kürklü ceketlerimizle koşarken halimiz filmlikti. Tam bir dakika kala kapıdan içeri nefes nefese girdik. Yerimiz birinci galeri ön sırada idi. Tabii merdivenleri çık, içeri gir derken gösteri başladı ama galeri yani balkonun içine aldılar. Karanlıkta yerimizi bulamadık ve ilk yirmi dakikayı ayakta seyrettik. Ara olunca oturduk.Tabii ön sıra olan yerlerimize birileri boş bulunca oturmuştu. En azından onlar ilk perdeyi oturarak seyrettiler. Galeride ikinci sırada ancak ayakta durursan ya da kapalı olarak koltuğuna oturursan görebiliyorsun. Eğer ilk perdeyi kaçırsaydık; kendimi affetmez ve arkadaşıma çok mahcup olurdum.

Zaten güzeldi Scala; yenilenince muhteşem olmuş. Perde ve üstündeki altın süsler,localar,balkonlar, kırmızı koltuklar ve altın süslemeler,tüm ihtişamı ile ortadaki avize,parter ve sahneye göre aşağıda yere gömülü orkestra, herşey mükemmel ve çok güzeldi. Üç ara veriliyor hepsinde bol bol resim çektim.Gösteri esnasında resim ve video çekmek yasak tabii.Böyle bir yerde bale ve opera seyredip ya da klasik müzik dinlemenin zevki bambaşka. Mekan çok güzel,akustik mükemmel. Yazacak başka şey kalmıyor. Resimler konuşuyor zaten.


Gala gecesi olduğu için başrol için konuk sanatçı olarak Bolşoy Balesi başbalerini rus asıllı Natalia Osipova ve Ukraynalı balet Leonid Sarafanov vardı. Resmen dans ederken uçuyorlardı ve bizde onlar ile birlikte uçtuk. Klasik bale dilinde variation'ları ( sanırım variasyon diye teknik tercüme olur) inanılmazdı. Çok alkış aldılar. Çok bağıran ve ıslık çalan oldu seyircilerden. Baleden iyi anlayanlar tekniklerinin mükemmelliğini ve dans edişlerindeki zerafet ve hafifliği gördüler. Ben bile pek bale tekniği bilmememe rağmen anladım. Zaten atlarken havada uçuyorlar ve defalarca kendi etraflarında dönüyorlardı. Natalia Osipova inanılmaz bir balerin. Döne döne hiç durmadan ve bir kere bile zerafetini ve dengesini bozmadan en arkadan sahne önüne geldi. Sözle anlatmak zor,görmek lazım.Dikkatimi çeken başka şey bir balerin dansederken müzik sesi yüksek değilse topukların zemine değdiğinde çıkardığı sesi duyarsınız. O dans ederken ayakları yere değdiğinde hiç ses çıkmıyordu. Sanki bir tüy. Ne kadar hızlı yere basarsa bassın bir kere ses çıkmadı. Arkadaşım küçükken klasik bale yapmış.Bana iyi bir balerin yere ses çıkarmadan nasıl basacağını bilir dedi. Üniversite yıllarında İstanbul'da gittiğim balelerde bu topuk sesleri beni rahatsız ederdi. Şimdi gördüm ve anladım. Diğer balerinlerde fena değildi,topuklardan ara ara ses çıkıyordu tabii. Hiçbiri Natalia gibi değildi. Ayakta ve çok alkışlandılar. Gösteri bitince video çekmeye ve fotoğraf çekmeye izin var. Selam verdikleri anı kendim ve sizler için çektim. Hem canım Scala'yı canlı görün istedim.Işıklar sönük ve ışıklar yanık olarak çektim çünkü tiyatro acayip değişiyor.










Youtube sayesinde Natalia Osipova'nın başka şehirlerdeki Donkişot gösterilerindeki çekimlerini koyuyorum ben çekemediğim için. Umarım youtube açılır ve enfes görüntüleri izlersiniz.

seyredin

uçuşlar

dönüşler


Ağzımız kulaklarımızda ayrıldık. Milano ortamını bırakıp evlerimize yakın bir bistro bar'da birer içki alıp sabahın ikisine kadar muhabbet edip bu güzel geceyi noktaladık. Gittiğimiz yer çok hoştur ve iyi de yemek yenir. Artık oradan zamanı gelince başka bir yazıda bahsedeceğim.